Böylesi inanın görülmedi

DÜNYANIN neresinde, hangi ülkesinde bir başbakan, ülkesinin insanlarının milliyeti hakkında böyle sözler söyler?

Tayyip Erdoğan’ın kafasında "Türkiyelilik!" diye bir kavram var! Her nedense "Türk" sözcüğünü kullanmaz, "Türkiyeli" der... Ve bu anlamsız kavramı sözlerinde, nutuklarında, televizyon programlarında sık sık, hem de yıllardan beri kullanmaktan kaçınmaz.

Fakat iş bununla bitse yine iyi!

Birkaç gün önce Kanal 7’de Nazlı Ilıcak’ın karşısına oturmuş söyleşi yapıyordu. (Bizlerin karşısına oturmaz, oturamaz.)

Ekranda söyleşi yapacağı kimseleri iyi tanır! Kendisine zor ve ters sorular sormayacaklarını bilir.

Danışıklı dövüş, ahbap çavuş ilişkileri ve çanak sorularla programlar tamamlanır...

Çünkü böyle olmasının "ödülü" vardır. Eğer gazeteci kendisine ters gelecek, hoşuna gitmeyecek sorular sorarsa, başbakan bir daha onun programına gelmeyecektir. Gelmesi en büyük ödüldür!

Aynı şeyi o gece Nazlı Ilıcak yaptı. Çanak sorular sordu.

* * *

Şimdi o geceden bir ibret belgesini size bant çözümünden aktarıyorum. Görün bakalım Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, "Türklük-Türk olmak" konusunda ne diyor:

"Yurtdışına giderseniz sorarlar nerelisiniz. Türkiyeliyim demek bize bir kayıp mı getiriyor?"

Yabancı dil bilenlere bir sorsun bakalım. Örneğin "Türkiyeli" sözcüğünün İngilizcesi var mıymış?

Sonra sözlerini sürdürüyor:

"Bizim 780 bin kilometrekare içerisinde yaşayan her insan kendini anlattığı zaman ’Türkiyeliyim’ diye anlatır zaten."

Allah Allah, yok böyle bir şey.

Şimdi en vahim cümlesine geliyoruz. Aşağıdaki sözleri Recep Tayyip Erdoğan söylüyor:

"Türk olma noktasında, Türk’üm demekten GOCUNMAYAN da ben Türk’üm der."

Bu cümle bir ibret belgesidir.

Türk olmayı, milletimizin biricik sözcüğünü "gocunulacak" bir şey gibi sunmaya kalkışıyor. Demek ki Türklüğü, ancak gocunmayacak olanların kullanacağı bir kimlik olarak görüyor.

Türk olmayı küçümsüyor, hafife alıyor.

Böyle bir olayı bugüne kadar Türk tarihi yazmadı. Bu sözleri hiç kimse söylemedi.

Peki başbakan bunları söylerken, karşısında "gazeteci!" kimliği ile oturmakta olan bayan ne yaptı? Bir gazeteci -eğer düzmece, çanak program yapmıyorsa- bu sözleri duyduğu anda bütün refleksleri ile harekete geçip sorar:

"Yani sizce Türk olmak gocunulacak bir şey mi?"

Sormadı, zaten soramazdı!

Biz "Türkiyeli" değil, Türküz. Türk olmaktan asla gocunmayız. Bizim onurumuzdur. Sadece bu gibi anlamsız, tutarsız, hangi amaca hizmet ettiği bilinmeyen sözleri duymaktan gocunuruz.

Vah benim ülkem, seni kimler yönetiyor!

Vah benim gazetecilik mesleğim, seni kimler temsil ediyor!


HÁKİM BEY

Dünkü yazımda mahkeme kararıyla gönderilen, Türk hukuk tarihine geçmesi gereken bir tekzip kararını okudunuz. Kararın altında Eskişehir 3. Sulh Ceza Mahkemesi Hákimi Şenol Peker’in imzası vardı. Peki kimdi bu Şenol Peker?

Ankara’da Asliye Ceza Hákimi olarak görev yapıyordu. Adı bazı olaylara karıştı. Muhabirimiz Nurettin Kurt hadiseyi belgeledi. Ayrıntıya girmek istemiyorum, yanındaki genç kızla birlikte fotoğrafları bizim gazetede yayınlandı. Gazetemizi, Nurettin Kurt ve Oya Armutçu’yu mahkemeye verdi, tazminat istedi. Yargıtay davasını reddetti.

Şenol Peker Hákimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kürsü hákimliğinden alındı ve -rütbesi düşürülerek- Ağır Ceza Mahkemesi üyeliğine verildi.

Sonrasında yine aynı kurul tarafından hakkında bir kez daha işlem yapıldı ve ceza gördü. Hem birinci bölge olan Ankara dışına, Eskişehir’e gönderildi, hem de Sulh Ceza Hákimi yapıldı. Rütbesi bir kez daha düşürülmüştü. Bir yargı mensubuna verilecek en ağır cezalardan biriydi.

Bir hákim bir gazete ile mahkemelik olmuş. O gazeteyle (ya da mahkemelik olduğu kişiyle) ilgili bir dosya önüne geldiği zaman o dosyaya bakamaz... Çünkü taraf durumundadır. Ama Şenol Peker bu kuralı umursamamış, tekzip kararını verip göndermiş! Dün kısaca okudunuz, hem de neler yazarak!

Size Türk yargısından küçücük bir kesit sundum!
Yazarın Tüm Yazıları