BAŞBAKAN’ın bir danışmanı, yanında bir AKP milletvekiliyle birlikte ABD gezisine çıkıyor. Orada ABD’li üst düzey yetkililerle çok önemli toplantılar yapılıyor.
Danışmanın adı Cüneyd Zapsu. Devlette hiçbir görevi olmayan bir tüccar. Fındık tüccarı.
Milletvekili ise Şaban Dişli.
Hükümetle ABD’nin arası iyi değil. ABD bize yüz vermiyor. Nedenleri:
Irak için tezkerenin TBMM tarafından reddedilmesi. Kuzey Irak’ta subaylarımızın başına çuval geçirilmesi. Hükümetin terör örgütleri listesinde bulunan HAMAS temsilcilerini Ankara’ya çağırıp ağırlaması.
Hükümet şimdi ABD ile arasını düzeltmeye çalışıyor.
Bu amaçla Zapsu-Dişli ikilisi oraya gönderildi...
Ve rezalet patladı.
* * *
Devlette hiçbir sıfatı olmayan, ancak Recep Tayyip Erdoğan adına oralara -her nedense!- tam yetkiyle gönderilen Zapsu toplantıda çamlar devirdi, potlar kırdı.
Amerikalılara söylediği sözler tarihe geçti:
"Başbakan’a kızacağınıza onukullanın."
Yabancılar tarafından kullanılan bir başbakan!.. Ve kullanma önerisini elin oğluna götüren fındık tüccarı bir danışman!
Rezalet patlayınca bunlar ürktü. Ürkünce, her zaman yaptıkları gibi "çevir kazı yanmasın" yöntemine başvurdular.
Bay danışman "kullanın" sözünü söylememişti (!) ve durumu şu veya bu biçimde kurtarmak gerekiyordu. O halde ne yapılacaktı? Partide bir toplantı düzenlediler.
Konuşmanın İngilizce bandı toplantıda Tayyip Erdoğan’a dinletildi. Ortada böyle bir söz olmadığına Başbakanımız ikna oldu! Bandı dinlemiş ve "üst düzey İngilizcesi" ile bu karara varmıştı.
Zaten fındıkçı da açıklamıştı: "Sözlerim çarpıtıldı."
* * *
Fakat olmadı. Bu kez birileri ABD’den Zapsu’nun konuşmasının İngilizce orijinal metnini getirtti. Fındık tüccarı konuşmasında aynen şöyle diyordu:
"Please try to...I’d say exploit, it is a bad word, but use."
Türkçesi: "Lütfen, sömürün diyeceğim ama kötü bir sözcüktür. Kullanmaya çalışın."
Sonra devam ediyor: "Take advantage of this man."
Türkçesi: "Bu adamın (başbakanın) avantajından yararlanın."
İş bununla da kalmıyordu. Bay danışman, Amerikalı dostlarına şöyle diyordu:
"I think instead of pushing him down, putting him to the drain, use."
Türkçesi: "Onu (başbakanı) aşağı iteceğinize, lağıma atacağınıza, kullanın."
Vah benim ülkem vah.
* * *
Sevgili okuyucularım, şu olay koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin kimlerin, hangi kafaların eline kaldığını açık biçimde gösteriyor.
Bay danışman ve parti yetkilileri bu sözleri önce inkár ettiler. Recep Tayyip Erdoğan, İngilizce metni dinledi, çeviriyi okudu, anladı (!) ve sakıncalı bulmadığını söyledi.
Sonra bant çözümü ortaya çıktı ve hiçbirinden tık yok!
Bu sözler ülkemizi yine küçük düşürdü. Alay konusu olduk. Ben bu sözleri basında okuyunca önce inanmadım. Sonra AKP takımı inkár edince (!) rahatladım.
Fakat iki gün sonra gerçekler ortaya çıktı, bir kez daha utandım.
Hem insan olarak, hem de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak.
Acaba onlar da utandı mı?
Kimbilir!
GAZETECİ KİTAPLARI
Bugün size iki kitaptan daha söz etmek istiyorum. İnsan özellikle böyle gazeteci kitaplarını okuyunca çok şey öğreniyor.
Ümit Zileli’nin kitabı "Aydın İhaneti. İşbirlikçiler 2." (Günizi Yayıncılık.) Ülkemizde "aydın" kavramına ihanet edenler. Medyada ve öteki sektörlerde görev yapan işbirlikçiler.
Ahmet Erimhan’ın kitabı "Çuvaldaki Müttefik." (Birharf Yayın.) Subaylarımızın başına çuval geçirilmesinin öncesi, sonrası, perde arkası, belgeleriyle.
Harun Gürek’in kitabı "Bilinmeyen Yönleriyle Koltuk Davası." (Güncel Yayıncılık.) TBMM’yi şaibe altında bırakan "ceylan derisi koltuklar" olayının utanç verici öyküsü, yine belgeleriyle.