Emin Çölaşan: Bir örtülü ödenek serüveni

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

BUGÜN size Meclis'te başlayan karşılıklı aklama paklama sürecinden, bu amaçla sürdürülen yoğun pazarlıklardan, lekeleri hiç çıkaramayan Meclismatik deterjanından söz etmeyeceğim. Ne halleri varsa görsünler, bir kez daha toplumun önünde küçük düşsünler.

Daha ilginç bir konu var. Şaban Sevinç'in dünkü Hürriyet'te açıkladığı belgeler çarpıcıydı, ama kimin umurunda! Tansu Çiller 1995 yılında başbakan. Bu görevi birkaç gün sonra Mesut Yılmaz'a devredecek. Tam o sırada, bir gece ansızın -banka baskınıyla- devletin örtülü ödenek parasından 500 milyar lira çekiliyor. Yani günümüzün parasıyla en az 3 trilyon Törkiş lira.

Bu para bankadan gece yarısı çuvallara dolduruluyor ve Başbakanlık Konutu'na getiriliyor...

Ve sonra buharlaşıyor! Nereye gittiği belli değil.

Rezaleti Mesut Yılmaz ortaya çıkarıyor. Tansu Çiller sıkışıyor, paranın nereye gittiğini söyleyemiyor ve ‘‘Açıklarsak savaş çıkar’’ diyor.

Hemen ardından Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, İçişleri ve Dışişleri bakanlıkları, Genelkurmay ve MİT tarafından yapılan açıklamalarda bu paranın kendilerine verilmediği bildiriliyor.

Yani bu korkunç miktara varan paranın nereye gittiğini Tansu Çiller, Özer Çiller ve Özel Kalem Müdürü Akın İstanbullu biliyor da, devletin örtülü ödenekten para kullanması mümkün olan hiçbir yetkili kişi ve kuruluşu bilmiyor!

Şaban Sevinç, yukarıda sözünü ettiğim belgeleri birkaç gün önce ele geçiriyor. İlk tutanağı Ziraat Bankası Ankara Merkez Şubesi'nde görevli 10 kişi imzalamış. Şube Müdürü kendilerini gece bankaya çağırıyor. Onlara, ‘‘Bu gece Güneydoğu'da operasyon yapılacak. Genel Müdür'ün talimatıyla kasadan para vereceğiz ama gizli kalacak’’ diyor.

Şube kasasındaki TL ve dövizler sayılıyor, çuvala doldurulup müdüre teslim ediliyor. Büyük sorumluluk gerektiren bu durumun tutanağa bağlanması istemini müdür kabul etmiyor. Ayrıca çevrede bu parayı almaya gelen asker veya polis yok. Şubenin önünde alınan herhangi bir güvenlik önlemi de yok. Görevliler haklı olarak korkuyor, ileride başlarına iş açılmaması için bu hususları bir tutanağa bağlayıp altına imzalarını atıyor.

İkinci tutanak 7 Şubat 1995 tarihli. Onun altında bankanın 4 görevlisinin imzası var. Şubeden karşılıksız çıkarılan 500 milyar lira için kesilen Merkez Bankası çeki ile birlikte aynı gece ayrıca Başkent Kızılay ve Yenişehir şubelerinden çekilen toplam 50 milyon dolar karşılığı Vakıfbank'a ait çeklerin teslim alındığı vurgulanıyor.

***

Olayın 50 milyon dolarlık bölümünü ilk kez duyuyorum ve bu konuda bir şey söyleyemiyorum. Ama 500 milyarın buharlaştığı, yok olduğu kesin. Bunu, Başbakanlık görevini devralan Mesut Yılmaz da bizzat açıklamıştı.

Bu paranın hesabı bugüne kadar sorulmadı.

Tansu Çiller'in acelesi neydi ki, bir gece ansızın banka şubelerini açtırdı, Başbakan'ın namusuna emanet edilen örtülü ödenek parasını çuvala koydurup Konut'a getirtti?

Mesut Yılmaz bu olayın üzerine daha sonra niçin gitmedi? Niçin dolandırıcı Selçuk Parsadan'a kaptırılan 5.5 milyar lira için Soruşturma Komisyonu kurdurdu da, 500 milyar için aynı şeyi yaptırmadı?

Dikkat ediniz, Çiller'in ‘‘Açıklarsam savaş çıkar’’ sözlerinden sonra devletin Çankaya dahil bütün ilgili kurum ve kuruluşları kendisini yalanlamış, bu paranın kendilerine verilmediğini söylemişlerdi. O sözler bugün de geçerlidir.

Buharlaşan 500 milyarın, bugünü değerle en az 3 trilyonun hesabını kim soracak?

Hiç kimse!.. Çünkü hadise beş yılı doldurdu ve zamanaşımına girdi.

Geçmiş olsun! Üzerine bir bardak soğuk su içelim.

AB NEYİ KAŞIYOR?

Avrupa Birliği'nin Ankara'da bir büyükelçisi var. Adı Karen Fogg. Bu hanım Türkiye'ye her türlü saygısızlığı ve küstahlığı yapıyor.

Birkaç gün önce evinde bazı Alevi temsilcilerle buluşuyor ve ‘‘Alevi toplumunun sorunları’’ toplantısı düzenliyor. Dışişleri Bakanlığı karşı çıktığı için bunu evinde yapıyor.

Bu durumda akla şu soru geliyor:

Avrupa Birliği, Kürt olayından sonra acaba Alevi olayını mı kaşımaya başlıyor?

Ama şunu hiç unutmasınlar, Aleviler Türkiye'nin temel direğidir. Ülkemizin laik, ilerici, uygar ve çağdaş yüzünü en başta onlar temsil eder.

Törenlerinde, toplantılarında, cemevlerinde, evlerinde hep iki resim asılıdır:

Hazreti Ali ve Mustafa Kemal Atatürk.

Onlar ‘‘Kemal Atatürk'ün aydın izinden, bugün bize hoşgeldiniz erenler’’ diye türküler yapmış insanlarımızdır.

Ankara'daki ABD Büyükelçisi, Güneydoğu turu atıp oralarda ‘‘Amerikan Ticaret Bürosu’’ açmayı gündeme getiriyor. Avrupa Birliği Büyükelçisi, evinde bazı Alevi yurttaşlarımızla özel toplantılar düzenliyor.

Üzerimizde oynanmak istenen ‘‘Böl, parçala, yönet’’ oyunu sürüp gidiyor. Ama unutmasınlar, bu oyunlar Anadolu insanı üzerinde bugüne kadar çok oynandı ve hiçbiri tutmadı.

Türkiye, o ihanetlerin tümünü birden silindir gibi ezip geçti.

Yazarın Tüm Yazıları