Paylaş
Banker Kastelli ismiyle bilinen Cevher Özden'den aldığım mektubu, hiçbir yorum katmadan, biraz kısaltarak size aktarıyorum.
‘‘Borsa ile ilgili olarak 6 Temmuz günü köşenizde yazdıklarınız çok doğru ama çok da noksan. 1957 senesinden beri bu işin içinde yer alan, borsanın tabana yaygınlaşmasında ve sermaye piyasasının kurulmasında emeği geçmiş bir kişi olarak bana da soru yöneltmenizi beklerdim.
Kurulduğu 1984 yılından beri borsada görev yapan aracı kurumlar borsanın geleceğini, borsanın Türkiye'ye ne kadar lüzumlu olabileceğini, borsa kanalıyla ülkenin küçük sermayesinin nasıl sanayiciye kanalize edileceğini ve bundan ülkenin ne kadar yararlanacağını hiç düşünmediler. Kafalarında bir tek şey vardı: Acaba cebimizi nasıl ve en kısa yoldan hangi şartlar altında doldururuz.
Dikkat edin, bugün işlem hacmi 200 trilyon olan borsaya 2 trilyon sıcak para girmez. Bu 200 trilyon borsacıların kendi aralarında yapmış oldukları atraksiyonlardır. Yani kumar oynamaktır.
Şimdi başka bir işlem tarzını size aktarayım. Borsada kumar oynayacak adamlar var. Yani spekülatörler. Bu adamlara aracı kurum sahibi ya kendi kredi açar, ya da adamın almış olduğu hisse senetlerini bir bankaya bloke ederek bankadan para alır. Bu şekilde aracı kurumlar aralarında elde ettikleri bu tip müşterileri piyon olarak kullanırlar.
Borsa bir rüzgár oyunudur. Olumlu bir palavranın yaygınlığı hemen ibreyi yukarı çeker. Genellikle de bu palavra yani (tüyo) hazineden, maliyeden veya şirket genel müdürlerinden, yönetim kurulu başkanlarından alınır. Alınan bu tüyolar borsada ibreyi ya yukarı çıkartır, ya aşağı indirir. İşte bu an, kumarın en hızlı döndüğü andır. Burada parayı kaybeden de maalesef küçük tasarrufçudur.
Borsada gecelik bir paraya ihtiyacı olan aracı kurumlar, bu ihtiyacı gidermek için başka bir aracı kurumdan gecelik faiz yüzde 1.5, aylık faiz yüzde 45, yıllık faiz (bileşik faiz olarak) yüzde 860'la kendi aralarında para alışverişi yaparlar.
Devlet aracı kurumlara, yatırım ortaklığı hisse senedi çıkarma yetkisini vermiştir. İlk zamanlarda bu yatırım ortaklığına cahil halkın talebi o kadar yüksek olmuştur ki, 1000 liralık yatırım ortaklığı katılma belgesini 3500 liraya satın almıştır. Bunu ihraç eden aracı kurum 100 milyarlık satmış, 350 milyarı cebe atmıştır. Şimdi o yatırım ortaklığı belgesini satmak istesen 1000 lirasını 100 liraya satamazsın. Ve düşünebilir misiniz ki, devletin vermiş olduğu bu vizeyle, bu aracı kurum milleti 350 milyar lira dolandırmıştır. İsim mi istiyorsunuz, size sadece bir tek örnek veriyorum. 15 Mayıs 1995 tarihinde (Verilen ismi yazmıyorum) yatırım ortaklığı katılma belgesini yukarıda belirttiğim fiyatlardan satmış ve bugün bu belge bir tuvalet káğıdı haline gelmiştir. Burada kim suçlu? Başta devlet, ikincisi tasarruf sahibini ikaz edemediği için Sermaye Piyasası, üçüncüsü kimseye danışmadan gidip borsadan bu değerleri alan tasarruf sahipleridir. Ben size bir tane örnek verdim. Böyle yüzlerce var. Ama bu yazıya bunları sığdırmak mümkün değil.
Şimdi size bir şey daha söylüyorum. Borsa şu anda ölüme doğru gidiyor. Sanmıyorum ki bir yıla kalsın, zira borsanın küçük tasarruf sahiplerine ve büyük halk kitlelerine hitap etmesi ve bu toplulukların güvenini kazanması gerekirdi. Oysa, bugün bu değerli kuruluş 140 tane aracı kurumun içinde bulunan 10 veya 20 tane kumarbazın elinde oyuncak olmuştur. Bunlar tıpkı piyade tüfeği gibi doldur boşalt yapıyorlar. Yani yukarıda da arz ettiğim gibi seans içinde alıp seans içinde satıyorlar.
Bunlarda başka marifet daha var. Müşteri alış emrini veriyor. Broker, müşterisi adına malı alıyor. Taban fiyattan alıyor ama müşterisine tavan fiyattan geçiriyor. Aradaki farkı kendi cebine atıyor. Veya tersini yapıyor. Tavandan satıyor, taban fiyattan sattım deyip yine farkı cebine atıyor. Borsa güven müessesesidir. Dünyada en büyük saygınlığı olan bir işyeridir. Ve bütün dünyadaki aracı kurumlar, brokerler, saygın insanlardır. Elbetteki borsada kumar olur. Elbette borsada alivre satış olur ve olacaktır da. Ama bunlar dürüstlük çerçevesinde ve müşterinin çıkarını koruyarak yapılır. Burada önemli olan borsanın geleceği, derinleştirilmesi, tabana yaygınlaşmasıdır. Bu şu demektir: Tasarruf sahibini sanayiye yönlendirmek ve sanayicinin tasarruf sahibinin birikiminden yararlanmasını sağlamak. Bu sayede hem ülke kalkınacak, hem ekonominin kalkınmasına yardımcı olunacak, hem de istihdam gücü artırılacaktır. Bu da işsizliğe bir çözüm demektir.
Bunlar polisiye tedbirlerle olmaz. Borsaya bir kez veba mikrobu girmiştir. Ancak, bu adamların ıslah edilmesi benim gibi idealist ve despot bir adamın disipliniyle olur. Ama beni günah keçisi gibi salladılar. Mahkeme üç şirketime çalışma hakkı vermesine rağmen Sermaye Piyasası Kurulu beni saf dışı bırakıyor ve borsa beni kabul etmiyor.
Şu anda 140 aracı kurumun, bankalar dışındaki özel aracı kurumların tümünü birden teftişe tabi tutsalar, bütün samimiyetimle söylüyorum ki bankalar dışındaki bütün aracı kurumlar tasfiye edilecektir. Çünkü bütün aracı kurumlar bir batağın içine saplanmıştır. Saygılarımla.’’
ONUR VEREN ÖDÜL
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin tüm öğrencileri ve öğretim üyeleri arasında fakülte yönetimi tarafından düzenlenen ‘‘Yılın İletişimcileri-Zirvedekiler 1999’’ anketinde, ‘‘En beğenilen köşe yazarı’’ dalında birinci olmuşum. Gurur duydum.
Geleceğin gazetecisi olan binlerce öğrenci ve onları yetiştiren hocaların bana verdiği bu onur, meslek yaşamımın bir baş tacıdır.
Üç beş kişilik jüriler vardır, çoğu kez danışıklı dövüşle ve ortama göre ödül dağıtırlar. Burada ise torpil yok, adamına göre muamele yok, şike yok.
Ankara'nın yoğun gündemi nedeniyle, İstanbul'da bugün yapılacak ödül törenine katılmam mümkün olmayacak. Onlara buradan en iyi dileklerimi iletmekle yetinebiliyorum.
Böylesine bir kargaşa ortamında gazetecilik yapıyoruz, bazen sıkılıyoruz, bunalıyoruz... Ve böylesine şikesiz, hilesiz, kitlesel ödüllerle biraz olsun soluklanıyoruz, yeniden güç kazanıyoruz.
Paylaş