MİLLİ Savunma Bakanı Vecdi Gönül durup dururken konuştu: ‘Askerlik süresi kısaltılabilir.’
Bunlar çok önemli sözlerdir.Milyonlarca insanımızı ilgilendirir.Yüz binlerce askeri ve onların ailelerini düşünün.
Hemen ardından Genelkurmay açıklaması geldi: ‘Bizde böyle bir çalışma yok.’
Hangi hükümet böyle bir kısaltma veya uzatma durumuna tek başına karar verebilir? Elbette ki, önceden Genelkurmay’ın bu konuda görüşü alınır. Türkiye’deki yerleşik uygulama böyledir.
Vecdi Bey arada sırada inciler saçıyor: ‘Avrupa’da 450 milyon insan yaşıyor. Bunların yüzde 27’si evlilik dışı doğmuştur. Demek ki 100 milyondan fazla insan evlilik dışı. (Yani çoğu piç!) Avrupalı kadın keşke Türk kadınlarının yerinde olsak diye düşünüyor.’
Son derece ciddi ve tutarlı bir devlet adamı!Böyle bir devlet adamı bir anda askerliğin kısalacağını söylüyorsa, elbette bir bildiği vardır! İyi de, Genelkurmay’ın bundan haberi yok! Dün bu konuyu Başbakan’a soruyorlar, o da aynı şeyi söylüyor: ‘Benim bilgim dahilinde böyle bir şey yok.’
Ne oluyor, bu nasıl bir ülke yönetimidir? Türkiye böyle kafadan verilen demeçlerle mi yönetilmektedir? İpin ucu bu kadar mı kaçtı?
Başbakan birkaç gün önce kendisine ‘gazeteci’ kimliği ile gelen ya da randevu isteyen, şu veya bu doğrultuda iş bitirmeye kalkışan gazeteciler olduğunu söylemişti. Fakat isim vermiyordu! Veremezdi çünkü o tiplerin hemen hepsi, yazı ve yorumlarıyla, gazete ve televizyonlarıyla kendisine ve partisine destek veren kişilerdi.
Herhalde ben veya benim gibiler kendisinden randevu istemedik. Ya da yüksek huzuruna girmeyi başarıp iş takibine yeltenmedik. O halde kimdir o sözünü ettiği gazeteci tipleri?
Muhabir arkadaşlar dün kendisine bunların kim olduğunu sordular. Yanıtı aynen şöyleydi:
‘Daha ciddi sorusu olan var mı?’
Kendi sözlerinin arkasında duramayan, yanıt veremeyen bir başbakan! Orada olsaydım kendisine şunu söylerdim:
‘Sizin ağzınızdan çıkanların ciddi olduğunu varsayarak bu soruyu sormuştuk. Soruyu ciddi bulmadığınıza göre, sizin sözlerinizin de ciddi olmadığı böylece ortaya çıkmış oldu.’
‘PKK, Almanya tarafından terörist örgüt olarak tanınmaktadır. Tüm AB ülkelerinde böyle tanımlanıyor!’
Hadi canım sen de! Bay Büyükelçi ya espri yapıyor, ya da Türk milletinin çok saf olduğunu zannediyor.
Madem siz PKK’yı ‘terörist örgüt’ olarak tanımlıyorsunuz, o halde sizin ülkenizde günlük gazete çıkarmasına, televizyon yayını yapmasına, dernekler kurmasına, Türkiye’ye sövmesine ve tehditler savurmasına nasıl izin veriyorsunuz?
Almanya’da basılıp satılan o gazete her gün Abdullah Öcalan’ın sözcülüğünü yapıyor. Türkiye’de yaşayan Kürt kökenli insanları ayaklanmaya, isyana çağırıyor. Sayfalarında verdiği bir sürü yalan haberle kitleleri Türkiye’ye karşı kışkırtıyor.
Siz Almanya olarak bunları görmüyor musunuz? Nasıl izin veriyorsunuz?
Ben bu konuyu burada hem de somut örnekleriyle belki 50 kez yazdım ve Büyükelçi’ye sorular sordum. Örneğin o yayın organlarında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinden sürekli olarak Kürdistan diye söz edilir.
Biz yazı ve haberlerimizde Almanya’dan Prusya diye söz etsek hoşlarına gider mi?
Büyükelçi sorularımın birine bile yanıt veremedi.
Şimdi herhalde espri yapıyor!
PKK terörürün en yoğun olduğu dönemi anımsıyorum. Dağlarda ve kentlerde kıyamet koparken Almanya, Türkiye’ye açıktan posta koyuyordu:
‘Bizim verdiğimiz askeri araç ve gereçleri Güneydoğu’da kullanamazsınız.’
Buna miğferler bile dahil edilmişti.
Biz o terörü yıllar boyu Almanya dahil hangi AB ülkelerinin besleyip semirttiğini, Türkiye’yi kucağa oturtmak için hangi AB ülkelerinin neler yaptıklarını -ve başarılı olduklarını- çok iyi biliyoruz.
Bay Büyükelçi dua etsin ki böyle başıboş, ürkek, sinik, AB masallarıyla uyutulan bir ülkede görev yapıyor. Yoksa Türk devleti ve hükümetleri Almanya’nın yaptıklarının hesabını şimdiye kadar yüzlerce kez sormuş olurdu.