BİR iktidar inişe geçtiğinde, toparlaması artık zordur. Türkiye bu gerçeği taaa l950’li yıllardaki Demokrat Parti döneminden beri yaşıyor. İniş başlayınca frenler boşalır. İşte o zaman, suskun bürokratlar bilgi sızdırmaya başlar. Belgeler piyasaya çıkar.
Koltuğuna yapışmak zorunda kalan iktidar ise çeşitli komplo tezgahlarına girişir. Karşıtlarını sindirme ve yıldırma siyaseti izler. Bu yolla "Ben güçlüyüm, ezerim haaa" mesajı vermeye kalkışır.
Ülkemizde şu son aylarda tanık olduğumuz, her biri birbirinden çirkin ve yüz kızartıcı tezgahlara bir bakalım. Bunlar boşuna olmadı:
1- Van Rektörü Yücel Aşkın olayı. 2- Şemdinli iddianamesi ve Orgeneral Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanı olmasını önlemek için kurulan tezgah. 3- Danıştay baskını ve cinayeti askerlere ihale etmek için gösterilen yoğun çaba. 4- Asker çetelerin (!) Recep T. Erdoğan’a suikast düzenleme senaryosu ve servis edilen düzmece krokiler. 5- Son olarak Emin Çölaşan ve nice insanların banka hesaplarına girilmesi.
Bunların her biri, topluma mesajdı. Ama hepsi fos çıktı. Çeşitli kesimlerden taşeronlar kullanarak oynanan oyunlar ters tepti.
Peki ama mekanizmayı, bu iğrenç tezgahları kim kurmuştu? Kimlerin yönetiminde sahnelenmişti!!! Kuklaları kim oynatıyordu!!!Siz hepsini biliyorsunuz.
***
Birkaç gün önce Maliye Bakanlığı’ndan çok üst düzeyde bir yetkili, bizim Ankara bürodan bir arkadaşımızı aradı ve kendisine "çok özel" bilgiler verdi. Arkadaşımız o bilgileri bana iletti. Kendisini arayan kişinin benimle de konuşmak istediğini söyledi. Konuştuk. Duyduklarıma gerçekten inanmıyordum. Şöyle diyordu:
"Bunlar sadece sizin değil, bizim de banka hesaplarımıza girdiler. Maliye’de çalışan ve kendilerinden olmayan maliye müfettişlerinin, hesap uzmanlarının, gelirler kontrolörlerinin banka hesapları didik didik edildi. Görevden almak isteyip de alamadıkları, kararnamesi Çankaya’dan dönen bürokratlara aynı işlem uygulandı. Siyasetçi ve gazetecilerin hesaplarına ayrıca girildi."
Duyduklarım inanılır gibi değildi. "Bunlar kesin bilgi mi?" diye sormak zorunda kaldım. İsmiyle, unvanıyla her şeyi açıkladı.
Hatta hesaplara girenlerin isimlerini ve ne zaman, hangi direktifle, hangi yöntemle girdiklerini de.
Sonra ekledi: "Yüzlerce kişinin banka dökümleri kasada saklanıyor. Önce sizinkini sızdırdılar, ötekiler şimdilik arşivde bekletiliyor. Sizin olayınızdan sonra Bakanlıkta işler çok karıştı."
Sevgili okuyucularım, bu gibi olaylarda "arşiv" çok önemlidir. Üst düzey Maliyeci de arşivden söz ediyordu.
Şimdi buradan yola çıkalım ve Recep Erdoğan’ın 25 Mart 2006 günü İstanbul’da partisinin bir kongresinde söylediği sözlere bakalım. Konuşmasında medyaya çatıyor, eleştiriyor ve medyaya hitaben aynen şu sözleri söylüyordu:
"Sizin nasıl kendinize göre arşivleriniz varsa, benim de kendime göre arşivlerim var. Zamanı geldiğinde onları da açıklarız. Zira sabırlı olarak duruyoruz."
Onun da kendine göre arşivleri varmış. (Elbette vardır.) Zamanı geldiğinde onları da açıklayacakmış. Şimdilik sabırlı olarak duruyormuş.
Medya ile ilgili olarak elindeki arşivlerin iyi bir şeyler olmadığı anlaşılıyor. Olumsuz! Kim bilir, belki bizden birileri vurgun, üçkağıt yapmıştır, avanta almıştır, haksız kazanç sağlamıştır.
1- Başbakan bunları biliyor da açıklamıyor, ya da elindeki devlet yetkisini kullanıp üzerine gidilmesi için emir vermiyorsa, suç işliyor.
2- Eğer böyle bir durum yoksa, kafadan atıyorsa, bu sözlerle medyayı ve toplumu sindirip korkutmaya çalışıyorsa, yine suç işliyor.
Bu olasılıklardan hangisi doğru? Hangisine inanalım?
Bir başbakana böyle konuşmak, bunları söylemek yakışmaz. Hükümetin başıdır, elinde büyük güç ve yetki vardır. Elindeki malı derhal yargıya intikal ettirmekle yükümlüdür.
Benim düzmece banka hesaplarım binbir yalanla piyasaya sürülünce, Recep T. Erdoğan’ın kısa süre önce söylediği bu sözler aklıma takıldı.
"Benim de kendime göre arşivlerim var. Zamanı geldiğinde onları da açıklarız."
Acaba diyorum, zamanı gelmiş miydi ve "arşivleri" açıklama kararı mı aldılar?.. O arşivlerde epeyce insanın banka hesapları var mı!
Ya da ağzından çıkan o sözler, inişe geçen, artık yaması dikiş tutmayan bir iktidarın son tehditleri mi?.. Tezgahlanan yeni bir gözdağı verme sürecinin basit bir halkası mı?