Emin Çölaşan: Arena kasedi

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Adam oturmuş, şu veya bu amaçla kameranın karşısına geçmiş, Atatürk hakkında konuşuyor, atıp tutuyor, zırvalıyor. Söylediği çoğu şeyin dayanağı, kanıtı, belgesi yok. Sadece konuşuyor. Örneğin şunları söylüyor:

‘‘Adı Mehmet. Mehmet Bey göbek adı!.. Libya'da giydiği yerel kıyafetler nedeniyle fıkralara konu oldu. Bu fıkralar pek de iç açıcı değildi!.. Çanakkale Savaşı başladığında Mustafa Kemal geri hizmette telgraf haberleşmesinde görevliydi!.. Askerlere taarruz emrini verdi. Size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum dedi ve 300 bin asker öldü... Kurtuluş hareketini Mustafa Kemal başlatmamıştı...’’

Böyle bir sürü zırva. Adı Mehmet olsa ne değişir?

Libya'da Enver Paşa ile birlikte İtalyanlara karşı gerilla savaşı veren bir kahramandır. Yerel giysi giymiştir, resimleri vardır. Hangi fıkralara konu olmuş ve bunlar niçin ‘‘iç acıcı’’ değilmiş?

Ordu sicili bellidir. Çanakkale öncesinde hangi geri hizmette, hangi telgraf haberleşmesinin başında imiş?

Çanakkale Savaşı'nda komutandır. Hangi emriyle 300 bin askeri öldürecek yetkiye sahiptir? Hangi komutan ‘‘Size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum’’ diye emir verebilir? Cephede savaşmadan nasıl ölünür?

İstiklal Harbi'ni madem o başlatmamıştır, o halde hain Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları için neden ölüm fetvası yayınlatmıştır?

***

Bu sözleri kameralar önünde söyleyen kişinin adı Abdurrahman Dilipak. Bir dinci gazetenin yazarı. Geçtiğimiz perşembe gecesi Arena'da Uğur Dündar, ben ve Prof. Dr. Ergun Aybars bu kasedi irdeledik, içindeki inanılmaz yalanları o kısıtlı zaman içerisinde ortaya çıkardık. Neredeyse tamamı yalandı. Örneğin şöyle diyordu:

‘‘Türkçe Kuran çıkaracaklardı. Nutuk'tan (Atatürk'ün Büyük Nutku) parçalar ekleyip TSE damgalı Kuran çıkaracaklardı...’’

Böylesine ipe sapa gelmez zırvalar.

***

Dilipak, bundan bir süre önce bütün şeriatçılar gibi kafayı istiklal mahkemelerine takmıştı. İstiklal Harbi sırasında asker kaçaklarını, casusları, isyancıları, hainleri, ırz düşmanlarını yargılayan istiklal mahkemeleri için akla hayale gelmez yalanlar uydurmakta birbirleriyle yarış ederlerdi. Bu mahkemelerin 500 bin Müslümanı idam ettiğini falan yazarlardı!

Günün birinde, bu işlerin ilmini yapmış olan Prof. Dr. Ergun Aybars'la Abdurrahman Dilipak, Hulki Cevizoğlu'nun programında canlı yayına çıktılar. Aybars bu konunun kitaplarını yazmıştı ve belgelerle kanıtladı:

‘‘İstiklal Harbi döneminde 14 İstiklal Mahkemesi toplam 1.350 kişiyi idam etmiştir. Çoğu casus ve asker kaçağıdır. Cumhuriyet döneminde ise Şeyh Sait isyanı ve Atatürk'e İzmir suikastı davaları ile Şapka Kanunu'nu bahane ederek silahlı ayaklanmaya kalkışan, ya da halkı isyana çağıran 360 kişi idam edilmiştir...’’

O gün Dilipak canlı yayında mosmor oldu, konuşamadı... Ve stüdyodan ayrılmak zorunda kaldı. Yobaz kesimi o günden beri günden beri istiklal mahkemelerinden söz etmiyor. Bu yalan bitirildi!

***

Dilipak, Arena'da yayınlanan kasedinde, kamera karşısındaki konuşmasına devam ediyor:

‘‘Atatürk'ün aşk konusunda çok liberal olduğu, kadınlarla ilişkisini gizlemediği bir gerçek. Çıplak partilere varana kadar bir takım hatıralardan söz edilir. Mesela Safiye Ayla, Mustafa Kemal'in bir toplantıda kendisine şarkı söylettiğini, sonra çırılçıplak soyduktan sonra kucağında taşıyıp havuza attığından söz etmişti.’’

Eğer yalan söylemiyorsa, Safiye Ayla'nın bunu anlattığını kanıtlaması gerekir!

Sonraki bölümlerde ise Atatürk için ‘‘eşcinsel’’ imasında bulunuyor. Özellikle doğudan gelen askerlerle birlikte olduğunu söylüyor:

‘‘Bir başta rivayet, şarktan (doğudan) gelen askerlerle beraberdi.’’

Rivayetmiş!.. Ayıptır be. İnsanda biraz utanma olur.

***

Dünkü yazısında ise bu rezalet konusunda kendini savunmaya kalkışıyor. Kaset çok eskiden çekilmiş de, herhangi bir yerde yayınlanmamış da, Arena'yı mahkemeye verecekmiş de!.. Eğer yürekli bir adam olsaydı, kendisine yapılan çağrıları dikkate alır ve o gece programa çıkardı. Çıkamadı. Çıkması zaten beklenemezdi.

Dava açacağını okuyunca aklıma geldi. Burada gazetesine bir uyarıda bulunayım. Kendileri hakkında açılan davaların tebligatını almıyorlar. Sürekli olarak gazeteyi çıkaran şirketin ismini değiştirip tazminatları ödemiyorlar. Kendi yazdıkları yazıları, mahkeme ve savcılıklarda verdikleri ifadelerde, sanki başkaları yazmış gibi gösteriyorlar! Telefonları bile gizli. Örneğin bu gazetenin Ankara bürosunu aramak isteyin bakalım, bulabilecek misiniz! Bilinmeyen numaralar servisine sorun, var mı telefon numaraları!

Bu nasıl Müslümanlık yav? Var mı böyle Sülün Osman yöntemi uygulamak bizim dinimizde?

***

Dün gazetede öğle yemeğine inmiştim. Tepsiye yemek koyarken, yemek şirketinin elemanı bir káğıt uzattı:

‘‘Abi, bizim bulaşıkçı bir şiir yazmış, size vermemi rica etti.’’

Odama çıkınca okudum. Başlığı ‘‘Atatürk yaşasaydı’’. El yazısıyla, küçücük bir káğıda yazılmış. Bazı yazım hataları var. İmza: Öz Urfalı Halil Alkan. Size aynen iletiyorum:

‘‘En büyük kahraman Türk/ Cesur önder Atatürk/ Kurtardı bu vatanı/ Etti bizlere mal mülk/

Yedi düelle savaştık/ Onun önderliyinde/ Düşmanı kan ağlattık/ Bitmez cesaretiyle/

Türkiyeyi yıkmak için/ uğraşıpta duranlar/ Cumhuriyet hainidir/ Milleti kışkırtanlar.

Keşke şimdi olsaydı/ Gerçeyi anlasaydı/ Çok kelle koparırdı/ Atatürk yaşasaydı.’’

Ne garip bir ülkedeyiz! Bir yanda vatan kurtaran adamı karalamak için her adiliğe ‘‘Müslüman’’ maskesi takıp başvuran namussuzlar, öte yanda ise Öz Urfalı bulaşıkçı Halil Alkan'lar!



Yazarın Tüm Yazıları