İSTANBUL’da eczanesi olan vatandaş Hüsnü Akıncı feryat ediyor... Çünkü hasta vatandaşlara devletin sosyal güvenlik kuruluşları adına ilaç veriyor, devletten parasını alamıyor. Batma aşamasına gelmiş. Son çare olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a faks göndermiş, bir örneğini de bana geçmiş.
Sadece eczacılar değil, hiç kimse devletten alacağını alamıyor.
Aslında devletten değil, hükümetten alamıyor.
"Yol geçecek" diye ya da başka gerekçelerle kamulaştırmalar yapılıyor, Anayasa’nın "peşin ödenir" hükmüne karşın mal sahiplerine hiçbir şey ödenmiyor.
Bunlar bir "hukuk devletinde!" nasıl oluyor? Hiçbir makamın umurunda bile değil. Dava açıyorsunuz, kazanıyorsunuz, yargı kararlarına rağmen paranız ödenmiyor.
Niçin?.. Çünkü IMF bunlara emir verdi: "Yatırım yapmayacaksın, harcamaları mümkün olduğunca kısacaksın, sıkı para politikası uygulayacaksın ki enflasyon zıplamasın."
Türkiye’de yüz binlerce insanımız bu açıdan mağdur edilmiş durumda. Borçlu olan üçkağıtçıların ağzıyla, onlara buradan naçizane sesleniyorum:
"İstersin!.. Yaz tahtaya, al haftaya."
Şimdi eczacı Hüsnü Akıncı’nın Tayyip Bey’e gönderdiği mektubu özetleyerek okuyalım:
***
"Sayın Başbakan, eczacıyım. Devlet ve SSK hastanelerinin birleştirilmesi sonrasında eczanelerin alacaklarının 45 gün içerisinde ödeneceğini ilan etmiştiniz.
Ne yazık ki bu taahhüdünüz gerçekleşmedi. SSK, reçete kontrol birimlerini ihtiyaca cevap verecek bir biçimde kuramadı. Yeteri kadar personel temin edemedi.
İstanbul için ifade ediyorum: Yunanistan ve Bulgaristan nüfusu kadar büyük bir metropolde sadece Üsküdar’da bir reçete kontrol birimi oluşturuldu. İşler personelin bütün iyi niyetine rağmen bitirilemiyor.
Zamanında ödeme yapılamaması nedeniyle bütün eczaneler mali sıkıntıya düştü. Borçlarımızı ödeyemiyoruz. Taahhütlerini yerine getirebilmek için kredi alanlarımız ise sürekli faiz ödemek zorunda kalıyor."
Şimdi mektubun en çarpıcı bölümüne geliyoruz:
"Kendimle ilgili vereceğim örnek genel durumu açıklamaya ve gerçeği belirtmeye yetecektir.
SSK’dan 2005 yılından kalan alacağım: 55 milyar lira.
2006 Ocak ayından kalan alacağım: 78 milyar lira.
Son kontrol sonrasında ödenmek üzere bloke edilen ve Nisan 2005’ten bu yana ödenmeyen alacağım: 34 milyar lira.
Toplam alacağım: 168 milyar 719 milyon lira.
Sayın Başbakan, ödemeler yapılmadığı için eczaneler zor günler yaşıyor. Aileden varlıklı ve sermayesi güçlü eczaneler için bu durum sorun yaratmayabilir. Ama şu anda eczanelerin yüzde 80’i gizli iflas içindedir.
Gereği hususunda ilgili birimlere talimat vereceğinize inanarak bilgilerinize ve takdirlerini arz ediyorum.
Saygılarımla. İstanbul’da eczacı Hüsnü Akıncı."
Şimdi bu olayı tersten düşünelim. Varsayalım ki Hüsnü Akıncı’nın devlete şu veya bu nedenle 168 milyar borcu kalmıştı ve ödemiyordu.
Ne yapılırdı? Derhal hacizler gelirdi, mahkemelerde sürünürdü, malı mülkü satılırdı, hayatı kayardı.
Akıncı dua etsin ki devlete borçlu değil, alacaklı! Gerçi hayatı yine kaymak üzere ama!..
Olsun varsın...
Hayatın böyle kayması, borçlu olmaktan daha onurludur.
***
Şimdi size ters açıdan bir mektup iletiyorum. Okuyucum yazıyor. Hastanenin adını vermiyorum:
"11 yıllık Bağkur’luyum. Esnaf can çekiştiği için son aylarda primlerimi düzensiz ödeyebiliyorum. Böbrek hastasıyım. Geçenlerde Ankara’da acil servise gitmek zorunda kaldım. Prim ödemediğim için 50 milyon liralık senet yaptılar. Ertesi gün borçla primi ödedim, hastaneye yeniden gittim. 50 milyonluk senet borcumu ödemezsem hemen icraya verileceğimi söylediler. Küçük dükkanıma icra gelirse ben intihar ederim..."
Ötesini yasal nedenlerle -zorunlu olarak- sansür ediyorum!
Karşımızda madalyonun iki yüzü. Biri devletten alacağı olanlar, öteki devlete 50 milyon lira borçlu olanlar!