Abdullah Bey konuşuyor! (2)

SEVGİLİ okuyucularım, dünkü yazımda size Refah Partisi Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’ün 8 Mart 1995 tarihli Meclis konuşmasını tutanaklardan vermiştim. "AB bir Hıristiyan kulübüdür, bizi hiçbir zaman almayacaklar" diyordu!

(Dünkü yazımı okuma fırsatınız olmadıysa, önce onu okumanızı öneririm.) AB konusunda aynı konuşmasını Meclis tutanaklarından -özetle- okumaya devam edelim ve göstermiş olduğu muhteşem "değişimi" izlemeyi sürdürelim:

"Abdullah Gül: Şimdi ben soruyorum. 1963 Ankara anlaşmasına göre 1986 yılından itibaren Türk vatandaşları Avrupa’da serbestçe dolaşamayacak mıydı? Bu hakkı niçin almadınız? Yaptığınız anlaşmalar bu hakkı verdiyse niçin onlar direniyor, ’hayır, benim çıkarıma değildir’ diyor?"

Şimdi ben kendisine aynı soruyu sorayım: Bu konuda getirilen sürekli kısıtlamayı Brüksel’de siz nasıl kabul ettiniz? Bu hakkı siz niçin almadınız?

Konuşmasını sürdürüyor, adeta 10 yıl sonra kendi dönemini anlatıyor:

"Burada her şey tek taraflı olarak gitmektedir. Avrupa’nın çıkarları söz konusu olduğunda tavizler verilmektedir, vazgeçilmektedir. Fakat Türkiye’nin çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir direniş, hiçbir ısrar olmamaktadır. Bu şudur: Ne pahasına olursa olsun Türkiye, Avrupa Birliği’ne girecek anlayışıdır. Siz eğer bu zihniyette olursanız, işte o zaman sizi o zenginler köşkünün bahçesindeki bir KULÜBEYE böyle koyarlar işte."

(Ahhh, atalarımız ne güzel söylemiş "Büyük lokma ye, büyük konuşma" diye! O kulübeye kendileri girdiler...) Ve Abdullah Bey, sözlerini Meclis kürsüsünden sürdürüyor:

"Avrupa Birliği’ne Türkiye’nin alınmayacağı kesin olunca, Türkiye’nin de kendi başına bırakılması Avrupa’nın çıkarına değildir. Çünkü Türkiye’nin önünde büyük bir potansiyel vardır. İşte, Türk Cumhuriyetleri çıkmıştır, İslam ülkeleri vardır. Avrupalı bunu bildiği için Türkiye’yi serbest bırakmak istememiştir. Anlaşmaların hepsi káğıt üzerindedir.

TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ’NE GİRİP DE O BAHSETTİĞİNİZ AVANTAJLARDAN FAYDALANMASI HİKÁYEDİR. BÖYLE BİR ŞEY SÖZ KONUSU DA DEĞİLDİR, OLMAYACAKTIR."

İşte size "uzak görüşlü!" ve "gerçekçi!" bir "devlet adamının!" sözleri! Tutanaklara devam ediyorum:

"Halka sormaktan korkulmuştur. (Refah Partisi sıralarından bravo sesleri, alkışlar.) Demokratikseniz, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bunun için halkın oyuna başvururdunuz. Gidip halka sorardınız."

Aynen kendilerinin yapmış olduğu gibi! Bu konularda halkın oyuna başvurdular ya! Kapı gibi tutanakları okumayı sürdürelim:

"Medyaya bakarsanız (AB işi bittiğinde) Türkiye’ye zenginlik gelecek, mallar girecek, bir pembe tablo!.. Tabii ki en çok çıkarı olan grup medya olacaktır. (Refah sıralarından alkışlar.) Çünkü önümüzdeki yıllarda Türkiye’de en gözde (olacak) olan sektör reklam sektörüdür. Türkiye bir tüketim ekonomisine yönelecektir. Tabii ki medya, tabii ki gazeteler ve televizyon kanalları bunu alkışlayacak, halkın beynini yıkayacak. Ama ne olacak, siz bunları borçla alacaksınız. TÜRKİYE’Yİ BU NOKTAYA GETİRENLER SUÇLUDUR.

Şimdi neyin savunmasını yapıyorsunuz Allahaşkına? Televizyon programlarındaki müzakerelere
(tartışmalara) bakıyorsunuz, oralara çıkarılan herkes resmi yayın organı gibi, herkes pembe bir tablo çiziyor. Niçin bir tane de ilim adamlarından, politikacılardan, bunun farklı yönünü söyleyen çıkmıyor, konuşturulmuyor? (AB gerçekleri) Halktan gizleniyor çünkü. Türkiye’de ÇIKARCILAR bunun peşindedir.

(AB’nin peşine takılarak) Türkiye’yi daha da fakirleştireceksiniz. Bu, uzun vadede görülecektir."

Abdullah
Bey’in o günlerde anlattığı, günümüzde ise 180 derece dönüşle sahip çıktığı bu yanlış gidişi size Meclis tutanaklarından ve kendi ağzından aktarıyorum.

Dün Refah Partisi milletvekili olarak "kara" dediğine bugün Dışişleri Bakanı olarak "ak" diyor. Dün tu kaka ilan ettiği AB kapılarında bugün direktif alıyor. Hem de koşullar çok daha fazla ağırlaştığı halde.

Yazık, ayıp yahu!

Oynanan şu komediye, sergilenen şu rezalete bakınız. Durumu kurtarmak için son dakikada Finlandiya’ya "acil plan" sundular! Türk milletinden gizlenen Kıbrıs planı, Finlandiya tarafından açıklandı. Yaptıklarından Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu ve Genelkurmay’ın bile haberi yoktu. Genelkurmay Başkanı Büyükanıt Paşa’nın dünkü Hürriyet’te yer alan sözleri, hükümet açısından bir utanç anıtıdır.

Efendim benim yazı yeri bitti ama Abdullah Bey’in sözleri bitmedi. Ağzından o zaman dökülen incilerin ve bugün oynadıkları komedinin devamı -yine Meclis tutanaklarından- yarınki yazımda sona erecek!

İnsanoğlu değişir de, "değişmenin" bu kadarı dünyada görülmüş, duyulmuş şey değil.
Yazarın Tüm Yazıları