SEVGİLİ okuyucularım, bütün dünyada hem kişisel, hem de ülkeler düzeyinde bir gelenek vardır. Belli zamanlardaki yıldönümleri daha önemlidir.
Doğum günü, evlilik, devlet yaşamındaki önemli günler...
Özellikle sonu sıfır ve beş’le biten rakamlar o konularda önem kazanır.
Bir insanın 50 yaşını devirmesi, bir çocuğun 10. yaşı...
Herhangi bir şeyin 75. yılı, 100. yılı, 125. yılı gibi
Örneğin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının onuncu yılı büyük törenlerle kutlanmış, Atatürk çok önemli bir nutuk vermiş, "Ne mutlu Türk’üm diyene" sözünü o konuşmasının sonunda söylemişti.
Onuncu Yıl Marşı da 1933 yılında o görkemli yıldönümünün anısına bestelenmişti.
"Çıktık açık alınla on yılda her savaştan/ On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan/ Başta bütün dünyanın saydığı başkumandan/ Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan/ Türk’üz, Cumhuriyet’in göğsümüz tunç siperi/ Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri..."
* * *
Büyük devlet adamları için de aynı rakamlar geçerlidir. Ölümünün 50. yılı, doğumunun 125. yılı gibi.
Mustafa Kemal Atatürk 188l yılında doğdu.
2006 yılında Atatürk 125 yaşında.
Doğumunun 125. yılı.
O dönemde çocukların doğum günleri bilinmezdi. Anne veya baba bir yere not ederse iyi, ama böyle bir gelenek hiçbir ailede yoktu.
Doğum yılı bilinirdi, ama günü belli olmazdı.
Sonraki yıllarda bu soru Atatürk’e sık sık soruldu:
"Doğum gününüz nedir?"
Gününü bilmiyordu. Ama hep aynı yanıtı verdi:
"Bilinmiyor ama 19 Mayıs benim doğum günüm olarak kabul edilebilir."
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmış, milli mücadeleyi başlatmış, zafer kazanmış, yeni Türk devletini kurmuştu.
* * *
Dünyanın her yerinde, o ülkenin büyük devlet adamları, belli doğum ve ölüm yıldönümlerinde daha görkemli törenlerle anılırlar.
Evet, bu yıl Atatürk’ün 125. doğum yılı.
Beklerdik ki o büyük insan yurdun dört bir yanında anılsın. Milyonlarca insanımız elbette anıyor. Hem de her gün.
Peki devlet nerede?
Hükümet nerede?
Birkaç gün önce bir 125. yıl sempozyumu yapıldı. Cumhurbaşkanı konuştu... Hatta bizim Başbakan bile konuştu, kendince bir şeyler söyledi! Başkaları da söz aldı. O kadar!
Şimdi ben burada soruyorum:
Milliliği kalmamış olan Eğitim Bakanlığı nerede? İlköğretim okullarında, liselerde ne yapıldı?
Peygamberimizin doğum günü, Kutlu Doğum Haftası ismiyle ilköğretim okullarında bile bir hafta boyunca kutlandı. Bütün okullar dini söylem, afiş ve pankartlarla donatıldı, toplantılar yapıldı.
Hüseyin Çelik isimli bakanın ve ekibinin aklına Atatürk’ün 125. doğum yılını kutlamak geldi mi? Geldiyse ne yaptı?
Bunların döneminde dinci kanallara dönüştürülen, köy imamı genel müdür vekili tarafından yönetilen, şeriat isteyenlere emanet edilen TRT nerede? 125. yıl için hangi yayınları yaptı?
Ya TBMM Başkanı Bülent Arınç bu doğrultuda ne yaptı ve yaptırdı?
Diyanet İşleri Başkanlığı ne yaptı? Camilerde Atatürk için hutbeler, O’nun ruhuna mevlitler okutulsa, dualar edilse fena mı olurdu?
* * *
Hiç değilse 15-21 Mayıs tarihleri arasını Atatürk’ün anısına Türkiye çapında "Mutlu Doğum Haftası" olarak kutlayamaz mıydık?
Burada herkese ve özellikle hükümete anımsatmak isterim:
2006 yılının bitmesine daha çok var. Okullar eylül ayında açılacak. Eğitim Bakanlığı şimdiden 125. yıl programları hazırlayabilir. Bülent Arınç, TBMM tarafından yapılacak faaliyetleri düzenleyebilir.
TRT programlarını ona göre ayarlar. Diyanet İşleri Başkanlığı örgütlenmesini aynı doğrultuda yapar.
Yaparlar mı? Hem içlerinden gelmez, hem de yapmazlar.
Atatürk gibi en büyük, dünya çapında, ulusu kurtaran, bağımsız bir vatanı yoktan var eden bir devlet adamının 125. doğum yılındayız ve bizi yönetenlerden tık yok!
Niçin, niçin, niçin!!!
Acaba utanırlar mı, utanıyorlar mı? Hiç sanmam. Tam tersine, belki de içlerinden "işi gücü bırakıp bir de sizin Atatürk’ünüzle mi uğraşacağız" diyorlar.