Paylaş
Anayasa’da yer alan “eşitlik” kavramının dahi tartışılır hale geldiği, kaç çocuğu hangi yöntemle doğuracağından nasıl edepli olacağına kadar geniş bir yelpazede kadınların ‘yapması gerekenler’in her gün sıralandığı bu yeni dönem, yıllardır bu alanda mücadele veren kadın kuruluşlarının tepkisini çekiyor. Daha önce “hedef” olan kadın istihdamının artırılması, şiddetin önlenmesi, eşit temsil gibi konular öncelikler listesinin daha da altlarına ötelenirken, var olan hakları sekteye uğratacak gelişmeler yaşandığı konusunda uyarıyorlar. İşte son dönemde kadınlar mevcut haklarını kaybediyor kaygılarına yol açan gelişmeler (yine gazete sayfasına sığmayan haliyle):
KADIN GİTTİ, AİLE GELDİ
Hükümet gözünü kulağını yıllardır kadın hakları için mücadele veren sivil topluma uzun süredir kapamış durumda. Bu politika değişikliğinin ilk göstergelerinden biri, daha önce ‘Kadın ve Aileden’ sorumlu olan devlet bakanlığının adının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirilmesi oldu. Daha sonraki tüm söylem ve uygulamalarda, birey olarak kadının haklarından çok, ailenin önemi ve korunması öne çıktı. Ayşenur İslam’ın gelmesinden sonra, bakanlığın kapıları kadın örgütlerine tamamen kapandı ve hükümet, sivil toplum ve akademi alanında kendi örgütlerini oluşturmaya başladı.
EŞİTLİK GİTTİ ADALET GELDİ
CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın kurucusu olduğu Kadın ve Demokrasi Derneği’nin (KADEM) düzenlediği toplantıda, “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz çünkü o fıtrata terstir” deyince, Türkiye “eşitlik” kavramını sorgulamaya başladı. Sümeyye Erdoğan da aynı toplantıda, dünyanın yıllardır yapılan siyasal, sosyal ve bilimsel çalışmalarla vardığı en ileri nokta olan “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramı yerine “Toplumsal cinsiyet adaleti” kavramını koydu. Ama bu kavram karmaşası dünya için yeni değildi; toplumu dini kodlarla yeniden düzenlemeye meraklı çevrelerin eşitlik yerine savunageldiği adalet kavramı, 20 yıl önce dünyanın tüm ülkelerinin katıldığı Pekin+1 Konferansı’nda Vatikan’ın başını çektiği aşırı sağ Katolik ve Müslüman ülkeler tarafından gündeme getirilmiş, ancak kalıcı olamamıştı.
KADIN ÖRGÜTLERİ GİTTİ
HÜKÜMET DER'LER GELDİ
AİLE ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, ev içi şiddetle ilgili çok ciddi düzenlemeler öngören uluslararası İstanbul Sözleşmesi’nin izleme komitesi GREVIO’nun seçim hazırlıklarından kadın örgütlerini dışladı. Bugüne kadar hiç istenmemiş resmi evrakı, kaşeli imzaları, kodları çok kısa bir sürede isteyerek başvuruları engelledi, 30’dan fazla kadın örgütü o gün Ankara’da toplantı salonunun önünde toplanınca içeri almak zorunda kaldı ama oylamaya sokmadı. Sonuçta GREVIO süreci için seçilen üç örgüt; Cumhurbaşkanı’nın kızının kurduğu KADEM, Başbakan’ın eşinin yönetiminde olduğu ve kadın değil sağlık alanında çalışan KASAD ve başörtüsü mücadelesiyle öne çıkan AKDER oldu. Sadece bu seçim bile, İstanbul’da imzalanan ve Türkiye’nin ilk imzacısı olmakla gurur duyduğu İstanbul Sözleşmesi’ne aykırıydı. Nitekim önceki gün, Başkent Kadın Platformu’ndan olan ancak Ak Partili kimliğiyle öne çıkan Emel Topçu GREVIO adayı olarak belirlendi. Kadın örgütleri, ulusal ve uluslararası alanda kadın çalışmalarının öncülerinden olan Prof. Feride Acar’ın adaylığını desteklemişti.
KARİYER GİTTİ, AİLE PAKETİ GELDİ
Bir sonraki adım, kadınlara bir müjde gibi sunulan “aile paketi” oldu. Kadınlara esnek çalışma olanağı getiren, her çocukta 100-200 TL artarak bir “devlet altını” kazandıran paket aileyle ilgiliydi ama içinde ‘erkeğin adı yok’tu. Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi (KEİG), evdeki bakım işlerini tamamen kadına yükleyen bu paketle, kadınların çalışmasını ancak evdeki esas görevlerine yerine getirmesi şartıyla uygun görüldüğünü belirtti.
BİLGİ VE DENEYİM GİTTİ
İSMET UÇMA GELDİ
Son kriz, bugüne kadar kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin TBMM gündemine girmesi gerektiğini savunan bağımsız kadın örgütlerinin çoğunun, TBMM kadına yönelik şiddet araştırma komisyonuna çağrılmamasıyla baş gösterdi. Bunun üzerine 124 kadın örgütü, bir açıklaması yaparak, AK Parti Milletvekili İsmet Uçma’nın ilk toplantısında en çok kadınları vuran “mahallenin namusu” kavramını bir öneri olarak dile getirdiği komisyon tarafından dışlanmayı protesto etti, nedenlerini açıklamaya çağırdı. Açıklamada, “Hükümet ve devlet kadına yönelik şiddetle ilgili kusur ve eksiklerine bir yenisini daha eklemekte ve davet ettikleri birkaç örgüt dışında konuyla ilgili yeterli birikimi olmayan örgütlerle çalışmayı tercih etmektedir. Bu da AKP iktidarının kendi görüşlerine aykırı hiçbir sese tahammülü olmayan otoriter yönetiminin göstergelerinden biri olduğu gibi kadına şiddeti sonlandırmaya yönelik bir siyasi irade olmayacağını ortaya koymaktadır” denildi. HDP Grup Başkanvekili Nursel Aydoğan da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam tarafından cevaplanmak üzere, bu dışlamanın nedenlerini soran bir soru önergesi verdi.
DEDİLER Kİ…
Devlet ataerkilleşiyor
Filmmor Kadın Kooperatifi: “En büyük kaygımız, erkek şiddeti, kadın cinayetleri, her alanda kadınlara var olma olanağı bırakmayan, keskinleşen ayrımcılık gibi ataerkilliğin vahim sonuçlarıyla mücadele etmeye çalışırken ataerkilliğin devlet politika ve icraatlarına gittikçe daha çok içkin hale gelmesi. Yine de kaygılarımız kadınlara güvenimizden çok değil. ‘Kadınların tarihi baskı altına alınışları kadar bu baskıya direnmelerinin de tarihi’ olagelmiş hep.”
Kadınların her şeyi sorun
Ka.Der eski Başkanı ve Haklı Kadın Platformu Yürütme Kurulu Üyesi Çiğdem Aydın: “Kadınların her şeyi sorun olarak görülüyor, kahkaha atması, doğurması, çalışması, giyimi, her şeyi. Kızların 6 yaşında evlenebileceklerini söyleyen adamlar çıkıyor. Laik bir ülkede, ilköğretim çağında çocukların dinin gereklerini yerine getirmeleri bekleniyor. Ağır cezalarla, toplumsal tepkiyle karşılanmadığı için kadın cinayetleri artıyor. Ancak unutulan bir şey var, kadınların zorla geride tutulduğu ülkelerde ne refah olur, ne demokrasi, ne de barış.”
Cinsiyet eşitliği dersi olmalı
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü: “İstihdamdan uzaklaşan, güvencesiz çalışan kadınlar için istenen önlemlerin alınmadığı ve daha çok din referansların gündeme geldiği bir dönem yaşıyoruz. Cumhurbaşkanının ‘Kadın-erkek eşit değildir’ açıklamasıyla süreç hızla daha geriye gitmeye başladı. Kadın istihdam paketiyle kadınların kamusal alandan ve özel sektörden çekilmesini sağlayacak kararlar açıklandı. Oysa ki sadece 2014’te 294 kadının öldürüldüğü ülkemizde önlemleri tartışmalıydık. MEB müfredatına İstanbul Sözleşmesi gereği toplumsal cinsiyet eşitliği derslerinin eklenmesini tartışacağımıza, din dersini tartıştık.”
Paylaş