Paylaş
İstanbul’da karı, Sicilya’da patlayan Etna’yı göremediğim için hayıflanıyorum.
Karlı İstanbul, taşan Etna görüntüleriyle gidemediğim yerleri düşüneceğime madem Roma’dayım ben de Roma’da turist olurum dedim.
Trekking ayakkabılarımı geçirdim ver elini Tiber...
Roma’nın en sevdiğim köşelerinden birinden başladım yürüyüşe.
Bir tarafta Bocca della Verita (Gerçeğin Ağzı) ve Santa Maria in Cosmedin Kilisesi, bir tarafta Herkül Tapınağı ve hemen arkası Tiber Nehri, bir ucu eski Yahudi mahallesi Ghetto, Antik balık pazarı, diğer yanı Giano Kapısı, Kapadokyalı Aziz Yorgi Kilisesi...
Normalde altı üstü, sağı solu trafikle sobe olan bir nokta.
Şehirde turist olmadığı gibi hava çok açık olmadığından yerli de yoktu ortalıkta.
Sessiz sakin bir Roma’da binlerce yıllık tarih arasında dolaşmak çok güzeldi.
Yaşadığın yerde yabancı olabilmek güzel bir duygu.
Roma’da da İstanbul’daki gibi kendimi hem yerli hem yabancı hissediyorum.
İlk durağım “Roma Tatili” filmini izleyenlerin mutlaka hatırlayacağı Herkül Tapınağı oldu. Filmde kaçak bir prensesi canlandıran Audrey Hepburn, aldığı uyku ilaçlarının etkisiyle sokakta, tam da gazeteci Gregory Peck’in yanı başında uyuyakalır. Roma’nın en narin, en kenarda kalmış, en güzel eserlerinden Herkül Tapınağı önünde. Ne güzel filmdir...
Herkül Tapınağı, Roma’nın en eski mermer yapılarından.
Ufacık tefecik, Roma’nın diğer kalıntılarının ihtişamından uzak, utangaçlığıyla güzel.
Dönemin önemli zeytinyağı tüccarı Tiburtinalı Marcus Octavius Hersennus tarafından inşa ettiriliyor, zeytinyağı ticaretini ve zeytinyağı üreticilerini koruması için.
Bugün İtalya’da adını bu tapınaktan alan Ercole Olivario diye bir zeytinyağı yarışması var.
İtalya’nın saygın yarışmalarından sayılan Ercole Olivario’nun sembolü de ödülü de bu tapınak.
Sadece randevuyla gezilebilen yapının bahçesinde elbette zeytin ve defte ağacı birlikte.
Zeytinyağı severler, daha popüler tarihi eserlerle çevrili şehirde, bu mütevazı zeytinyağı tapınağına selam vermeden geçmesin mümkünse...
Bu noktadan başlayıp yaklaşık üç saat yürüdüm eski Roma’da.
Her yer zeytin ağacı.
Normalde turistlerin kalabalığı içinde bakıp da görmemişim herhalde.
Roma’nın, antik Roma kalıntılarının bu kadar çok zeytin ağacıyla içine olduğunu fark etmemiştim.
Belki de unutmuştum.
Ne olursa olsun zeytinleriyle, terk edilmiş Roma sokaklarını daha da çok sevdim.
Kolezyum’un önünden kimsecikler olmadan geçip gitmek ne tuhaf.
İstanbul’un karlı günlerini kaçırdığıma üzüldüm ama Roma’nın boş halinin tadını çıkarmak iyi geldi, zeytinleriyle bakışarak...
Düzeltme
Geçenlerde Köprübaşı’nın dört silahşoru Bozelli, Hermus, Drop by Drop ve Genius zeytinyağlarından bahsettiğim yazıda Arbequina, Memecik derken zeytin cinsi demişim. Dikkatli okuyucu Semih Cesur yazdı ve sevgili Mücahit Taha Özkaya’nın büyük mücadele verdiği meselelerden birinin bu çeşit/cins karışıklığı olduğunu söyledi. Cins değil çeşit demek gerekiyormuş, affola. Memecik, Edremit, Sarı Ulak, Hanım Parmağı... Hepsi çeşit, cins değil. Teşekkürler Semih Cesur, Mücahit Hoca...
Paylaş