Paylaş
İtalya’da bayram ve resmi tatil.
Tüm ülke yine kırmızı bölge.
Yasaklarla, sokağa çıkamadan geçirdiğimiz ikinci Paskalya.
Geçen seneki kapanma hepimizde şok etkisi yaratsa da, o günlerde ülkenin verdiği kayıplar rekor düzeyde olsa da moraller yine de yüksekti sanki.
Aradan geçen bir yıl içinde maskelere, dezenfektanlara, elma denildiğinde çıkmaya, armut denildiğinde evde kalmaya alıştık.
İtalya sonbahardan bu yana bölgelerin durumuna göre farklı “kapalılık” politikaları uyguladı.
Roma’yı içine alan Lazio şanslı bölgelerdendi.
Uzun süre sarı bölge olduk. Okul açıktı. Restoranlar kafeler akşam altıya kadar normal hizmet veriyordu, akşam 10’dan sonra sokağa çıkamıyorduk ama onun dışında göreceli normal bir dünyaydı bizimki.
İki hafta önce biz de kırmızı olduk. Okul kapandı.
İlkokul birinci sınıf çocuklara online eğitimin şakayla kabus arası bir şey olduğunu öğrendik bu iki hafta zarfında.
Paskalya için online okul, tatil oldu, rahat nefes aldık.
Çarşamba günü turuncu bölge olacağız. Çocuklar tekrar okula gidebilecek.
Geçen sene her şeyden yoksunken, ülke olarak, dünya olarak birlikte bir şeye karşı mücadele ettiğimiz ruhu hakimdi.
Bu sene daha kanıksamış, daha asık suratlıyız.
Cumartesi günü kırmızı bölge şehrimizde yürüyüşe çıktım.
Yol boyunca mahalle pazarı, önündeki çiçekçi, gözlükçü, iç çamaşırcı, süper market, Bangladeşli bakkal, parke karo satıcısı, sepetçi, herkes açıktı.
Kuaför bile açıktı, müşterisi de vardı.
Nerede o eski kırmızı günler, binanın bahçesinde, damında volta attığımız.
Kırmızı bölgede acil güneş gözlüğü alman gerekiyorsa alabiliyorsun.
Evde el örgüsü sepetin mi bitti, dükkana girip istediğini seçebiliyorsun.
‘Yeni Kırmızı’nın tek şartı restoran ve kafelerin tek ayak üzerinde olması.
Bu düşünceler doğrultusunda, bu sene Paskalya’da yemek yapmayıp, sevdiğim bir restorana destek olmaya karar verdim.
Marche bölgesinde bir dağ köyünde dedesinden kalma evi harika bir restorana dönüştüren Enrico Mazzaroni’nin restoranı Il Tiglio’dan geldi yemeğimiz.
Üç evin olduğu dağ köyünde ilk Michelin yıldızını aldığı sene depremde yıkılmıştı restoranı Enrico’nun. Çok mücadele etti.
Evini eski haline getirip açtı restoranı ama iki senedir de pandemiyle uğraşıyor.
Biraz açık biraz kapalı kentli restoranlar bir yere kadar iş yapabiliyorlar ama ayak altında olmayan bu tür mekanların hayatı daha da zor.
Enrico yemekleri kendi elleriyle getirdi, Roma’daki son durağı bizdik.
Sonra Aquila’daki tek siparişi vermeye gidiyordu.
Maskelerimiz mesafelerimizle neyi nasıl hazırlayacağımızı anlattı ve koşa koşa gitti. Yemekler çok güzeldi.
Ön pişimi yapılmış olsa da masaya gelmeden elden geçmesi gerekiyordu.
Belli bir düzeyde bir mutfağı ayakta tutmanın zorluğunu bir kez daha anladım.
Herkes kendince zorluk içinde, turizm, yeme içme sektörü en çok etkilenenlerden.
İyi günümüzde yanımızda olan mutfak emekçileri elimizden geldiğince destek görmeyi hak ediyor.
Yüzde 12’lik artış
Dün bir haberde İtalya’da pandemi döneminde zeytinyağı satışlarının yüzde 12 arttığını okudum.
Restoranların kapalı olması marketlerdeki satışı artırmış.
Belli ki evlerde daha çok yemek yapılmış. Haber sadece perakende tüketimi kapsıyor.
İtalya’da son 10 yılın en yüksek satışıymış.
Burada restoranlar büyük ölçüde zeytinyağı kullanıyor.
Türkiye’de maalesef henüz bu yaygınlıkta değil.
Türkiye’den butik üreticilerle konuştuğumda restoranların zaten müşterileri olmadığı, evlerde daha çok yemek yapılmasıyla satışın ve online ilginin bu dönemde artmış olduğunu söylüyor.
Bu pandemi döneminde kısa vadede olumlu da olsa, zeytinyağının restoranlara girmesi hem sektör için hem toplum sağlığı için önem taşıyan bir konu.
Bir kaşık içtiğimizde değil, günlük hayatımızın her öğününde, esnaf lokantasına gittiğimizde de gerçek zeytinyağı tüketebildiğimizde sağlıklı olacağız.
Mutfak çalışanlarına, ağaçları çiçeklenen zeytinyağı üreticilerine selam olsun.
Paylaş