Paylaş
Günlerimin çoğu oğlum Lorenzo Deniz’in yaz okulu telaşıyla geçti. İstanbul Yelken Kulübü’nde optimist yaptı bir ay boyunca ve her gün Beyoğlu’ndan Kalamış’a taşındık.
İstanbul gibi bir deniz kentinde keşke daha yaygın olsa, daha çok çocuk yapabilse. Yedi yaşında çocuğun minicik bir yelkenliyi kısa sürede kullanmayı öğrenmesi, teknenin bakımı, yıkanmasıyla uğraşması, rüzgarı anlaması, rüzgarla vücut ve teknenin koordinasyonu... Müthiş bir spor.
Kadıköy Belediye’sinin çocuklar için uygun fiyatlı spor dersleri var.
Kısa sürede çocuklara büyük özgüven ve doğa bilgisi aşılayan bu spor İstanbul’da müfredatın parçası olabilse, lüks olmaktan çıkabilse.
Denizlerle çevrili bir ülkede yaşıyoruz. Yüzmeyi zar zor öğrendik gibi, artık balık yeterince tüketmiyoruz. Aynı şekilde zeytinyağı ülkesiyiz, zeytinyağı tüketmiyoruz.
Ülkenin doğasının parçası olan bu güzellikleri lüks olmaktan çıkarabilsek...
Yelken konusunu bilmiyorum.
Zeytinyağı konusunda ise Türkiye’nin lokomotifi olan İstanbul’da tüketimi artırmayı başarmanın tüm sektörün kaderini değiştirebileceği fikrindeyim.
Zeytinyağının bir kamu sağlığı meselesi olduğu kabul edilip belediyelerin el atması ne güzel olur.
Halk Ekmek yıllardır gayet güzel işleyen bir kurum.
Halk Zeytinyağı neden olmasın? Türkiye’nin her tarafından seçilecek, uygun fiyatlı, kusuru olmayan yağları halka ulaştırmak neden kamu görevi olmasın?
Ödüllü, litresi yüz lirayı geçen erken hasat zeytinyağlarından bahsetmiyorum.
Düzgün sıkılmış, zeytini temiz, olgun hasat, rafine işlem görmemiş, sağlıklı, üstün kalite olmasa da yemeklik kullanımda ihtiyacı karşılayacak dürüst yağlar.
Urfa’dan, Antakya’dan, Karaman’dan, Milas’tan, Edremit’ten, Manisa’dan...
Bölge ayırt etmeksizin Türkiye’nin her yerinden gelen zeytinyağları tıpkı Halk Ekmek gibi küçük dükkanlarda belli noktalarda satışa sunulsa, bu topraklarda doğan dünyaya yayılan bu sağlık kaynağının kullanımı komşu Yunanistan, İtalya, İspanya seviyelerine çıkabilse.
Her tarafı denizle çevrili ülkede yelkeni, yüzmeyi haddimiz görmediğimiz sürece elit sporu kalacak.
Zeytinin yağının doğduğu, koskoca bir mutfak doğurduğu topraklarda zeytinyağını hakkımız görmezsek, şanslıysak sabahları bir kaşık ilaç niyetine içeceğiz.
Ağaçlar gibi yerin altına kök salmış binalarda yaşıyoruz. Çok uzun süredir. Kentliyiz. Kentli sorumluluklarımız var. Kentin de bize.
Ben İstanbul Belediyesi’nden Halk Zeytinyağı talep ediyorum.
Denizi olan kentlerde tüm çocukların yılda iki hafta da olsa yelken dersi alabilmesini talep ediyorum.
Yangınlar daha yeni sönmüş. Seller basmış, derdimiz bu mu? Derdimiz tam da bu aslında.
Zeytinyağı, zeytin ağacı doğru iklim ve tarım politikalarının bir parçası.
Önümüzdeki yıllarda nasıl besleneceğimizi bu politikalar belirleyecek.
Sağlımız, çocuklarımızın ruhsal, bedensel gelişimi, beslenmenin sürdürülebilirliği, dünyada bizden sonraki kuşakların bir nebze daha az ısınması...
Bunlar birbirinden ayrı meseleler mi...
Bir bildiği var atalarımızın. İstemekten vazgeçmeyelim de gerisi gelir.
Şehirlerde düzgün, uygun fiyatlı zeytinyağına ulaşımın lüks olmamasını talep ediyorum, edelim.
Paylaş