Paylaş
Kendinle dünya arasına koyduğun mesafe büyürse, özgüvenle kibir arasındaki mesafe daralır. İşte o zaman ibre, kolayca kibre doğru kırılır. Bir süre sonra reflekse dönüşür, sonra cümle âlem tarafından kanıksanır, kimileri bunu karizma sanır.
Özellikle futbol dünyasında kibir, karizma kılığına girmiş bir canavar gibi bekler pusuda. “Yüksek makamda tevazu illettir” fikri, kimi teknik adamları ele geçirmiş gibidir. Beden dillerinden, üstlerine sanki kendi terzilerinin elinden çıkmış gibi oturan lakaplarından, başarıyı karşılama biçimlerinden, oynananın bir futbol maçından çok öte bir şey olduğunu hissettiren tavırlarından anlarsınız. Literatürde “Mourinho kibri” diye bir tabir olması boşuna değildir.
Bazı futbolculara da sanki temel eğitimlerinde “Tevazu gösterme, gerçek sanırlar” sözü belletilmiş, tevazuunun çok fena bir şey olduğu öğretilmiştir. Tırışkadan gollerini mıh gibi akıllarında tutup “Açıkçası her golüm çocuğum gibi, hiçbirini birbirinden ayıramam vallahi” diye yıllarca ortalarda dolanırlar. Kendi kıymetlerini hep kendileri biçerler, kimseye edecek tek laf bırakmazlar.
Zlatan Ibrahimoviç mesela. Röportaj yapıyorlar, “Futboluna on üzerinden kaç verirsin?” diye soruyorlar. Daha cümle bitmeden, “On” cevabını yapıştırıveriyor. “Eksik olduğunu düşündüğün bir yan?” sorusunu algılayamıyor bile, öyle bakıyor. Cevap veriyor, ama kerhen.
Başka bir yerde “Karınıza doğum gününde ne hediye aldınız?” sorusuna “Hiçbir şey” diye cevap veriyor, “Ben varım ya!”. “Futbol tarzınız İsveç stili mi? Yugoslav mı?” diye soruluyor, “Zlatan stili!” diyor.
Tam da eskilerin “tahammülfersa” dedikleri çekilmezlikte bir kibir, bir kendini beğenmişlik, ukalalık, sevimsizlik. Muhakkak ki, Ibrahimoviç bu kibirden besleniyor, bu ton, tam da istediği gibi, onu endüstriyel futbolun en çok konuşulan figürlerinden biri haline getiriyor.
Dünya Kupası Avrupa Elemeleri Play-Off rövanş maçında Portekiz’e yenilerek Dünya Kupası’na katılma şansını kaybettikleri maçta, Ronaldo’nun 3. golü sonrası, Ibrahimoviç’in kendisini alkışladığı, hatta Ronaldo’nun maç sonrası, “Onun gibi büyük bir oyuncunun beni alkışlaması gurur verici” dediği iddia edildi. Egosu kendinden bağımsız bir hayat sürdüren Ibrahimoviç’ten beklediğimiz açıklama gecikmedi: “Ronaldo'yu alkışladım mı? Hayır. Sadece takım arkadaşlarımı cesaretlendirmeye çalışıyordum.” Alkışlasan şaşardık! Aman alkışlama!
Son olarak Ibrahimoviç, Dünya Kupası için “Emin olduğum tek bir şey var. Dünya Kupası bensiz izlenmeye değmez. Bu nedenle turnuvanın dört gözle beklenmesine gerek yok” diyesiymiş. Ya bir bırak da başkası söylesin. “Ibrahimoviç’siz eksik olacak” desin, “Keşke orada da izleme şansımız olsaydı” desin. Ayrıca, Dünya Kupası öyle bir şey değil, Maradona’sız izliyoruz kaç senedir!
Şimdi de FIFA Menajeri Ceylan Çalışkan, ünlü oyuncunun Türkiye’ye gelme ihtimali olduğunu söylemiş. Yakışır! Bizim özgüven serumundan sersemlemiş ligimize; mucizesini tevazuuyla taçlandıran, gollerinin niteliğiyle de niceliğiyle de rekorları, ödülleri, istatistikleri hallaç pamuğu gibi atan, “Bazı gollerimi hatırlayamıyorum, takım arkadaşlarım olmasa bu kadar gol atıp, bu ödülü alamazdım, onlara ithaf ediyorum” diyebilen Messi gelecek değil ya!
Paylaş