Paylaş
Futbolun klişe üretmek ve kullanmaktaki başarısıyla yarışabilecek, hatta yanına yaklaşabilecek başka bir alan bulmak neredeyse imkânsızdır. Hemen hiçbir konuda yan yana durmayı başaramayan futbol camiası, iş klişe kullanımına gelince akıl almaz bir uzlaşma içine girer.
Türkiye’de “Lig maratonu” demeden bir futbol sezonunu açıp kapamak mümkün olmadığı gibi, topun kale direğini yalayıp dışarı çıkmadığı bir maçtan söz etmek de mümkün değildir mesela. Sahalar pas verecek arkadaşını arayan ve kaleyi düşünen futbolcularla doludur. Yağmur çamur söz konusuysa muhakkak zeminin azizliğine uğranır. Kaleciler kalelerinde devleşir, defans oyuncusu topu söker alır, bireysel hatalardan dolayı puan kaybedilir.
Maçtan sonra, skora göre, kendi içinde değiştirilmek üzere sporcuların ve teknik direktörlerin şu cümleleri kurması şarttır:
“Hocamızın isteklerini sahaya yansıtmaya çalıştık.”
“Rakibimizden iyi oynadık ama onlar girdikleri pozisyonları değerlendirdi.”
“Bundan sonra tüm maçlarımızı kazanıp, rakiplerimizin puan kaybetmesini bekleyeceğiz.”
“Bu deplasmanı kayıpsız atlatmamız gerekiyordu.”
“İyi oynayan taraf bizdik ama maalesef maç berabere bitti. “
“Çok basit goller yedik.”
“Artık her maç final havasında.”
“Takım olarak çok iyi mücadele ettik.”
“Son haftalardaki çıkışımızı sürdürmek istiyorduk.”
“Oyunun genelinde topa sahip olan taraf bizdik.”
“Hoca görev verdiği sürece elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım.”
Transferin de vazgeçilmez klişeleri vardır: “Büyük bir camiaya geldiğimin bilincindeyim” ile “Çok çalışıp formayı kapmaya çalışacağım” transfer sezonunun kardeş cümleleridir. Röportajın bir yerinde muhabir “Transfer sezonun en çok konuşulan isimlerinden biriydin ama burada karar kıldın” demezse bir şeyler eksik kalmış demektir.
Teknik direktöre kırgınlık “Yedek başlamam hocanın takdiriydi, saygı duyuyorum” ile ifade edilirken, kendini yere atmakla suçlanan futbolcu “Akşam televizyondan izleyeceğiz artık pozisyonu” demekle mükelleftir.
“Uzaklardan çok sert bir vuruş”, ”ağlara giden topun gol olarak değer kazanmaması”, “kademede boşluklar”, “yatarak müdahalesi” gibi tanımları duymadan bir maç seyretmenin imkânsız olduğu, ezberimizin neredeyse hiç bozulmadığı bir ortamda en ufak bir farklılığı, bir özgünlüğü, bir samimi ifadeyi özlemiyor muyuz?
Burak Yılmasın
Burak Yılmaz’ın Real Madrid maçı için yaptığı açıklamalar en klişe ifadeyle “yüreklere su serpecek” cinstendi. Kendini yerden yere attığı günlerden çok uzakta; samimi, sahici ve mütevazıydı.
Ronaldo karşılaştırması için “Ben kesinlikle öyle bir ukalalık yapmıyorum, o çok büyük bir futbolcu” dedi önce. “Biraz olsun onunla yarışıyor olmam bana gurur veriyor. Ona karşı oynayacağım için ayrı bir heyecanlıyım” diye devam etti. “Kimseyle karşılaştırılmak istemem” klişesine sığınmadı. “Onunla kıyaslanmak güzel ama” diye başlayarak lafı kendine çevirmedi. “Kulvarlarımız farklı” ezberini yineleyip kendini komik duruma düşürmedi.
“Real Madrid’i eleyemezsek kimse üzülmesin, maçların güzelliğini yaşayalım, bunu hak ettiğimizi düşünüyorum” cümlesinde, yenilgiyi baştan kabul etmek değil, elde edilmiş başarının tadını çıkarmayı istemek fikri vardı.
Futbolda klişeler; kısır döngünün, zihniyetin, aynılığın bir türlü değişmediği yerden besleniyor. Burak’ın “Kazanmasını bilmek” klişesini öldürmesi ve yerine “Kaybetmeyi bilme”yi koyması bu yüzden önemli.
Çünkü, “Kaybetsek bile tadını çıkaralım” fikri, sahada da, tribünde de, zihniyette de çok şeyi değiştirir. Burak Yılmaz yılmayacaksa bunlardan yılmasın.
Paylaş