Paylaş
“Şimdi izin verirseniz evimize gideceğiz” cümlesi ile de meseleye nokta konmak istenir. Ama bizim memlekette bu cümlelere asla ikna olunmaz, katiyen inanılmaz. O kadar çok istenir ki “öyle bir durum” olması, söz konusu çift, iki aya kadar ayrılmazsa zinhar rahat edilmez. Gerekirse onlar ayrılana kadar uğraşılır.
Sezona; Çarşı, Önder Özen ve Bilic ile rüya gibi başlayan Beşiktaş rüyasından, kâbus yaratmak için elden gelen itina ile yapıldı. Önce, Önder Özen'in futbol direktörlüğü görevi açıklandığında akla durgunluk verecek cinsten itirazlar dile getirildi.
İtirazlardaki temel argümanlarından biri, Özen'in Fenerbahçe'de görev yapmış olmasıydı. Varılan “Beşiktaş’ı içten ve en tepeden çökertmek istiyorlar” sonucu, herhalde bugüne kadar üretilmiş en komik komplo teorisiydi. Altyapıdan yetişen futbolcu sayısının parmak hesabıyla yapıldığı bir ülkede, futbol direktörü için “yuvadan yetişme” şartı aramaları hem çok komik, hem ironikti.
Çok basit bir akıl yürütmeyle, sadece Mustafa Denizli örneğini düşünseler bile, futbol direktörünün ya da teknik direktörün tuttuğu takımı tartışmanın saçmalığı açığa çıkacaktı. Bir diğer tuhaf itiraz da “Yorumculuk ve yönetmek arasında fark var” diyenler tarafından geldi. İtiraz sahiplerinin, Önder Hoca'nın futbol eğitiminden ve antrenörlük kariyerinden haberdar olmadıklarını düşünemeyeceğimize göre, durumun altında yatan, artık genlere işlemiş olan başka bir şey vardı: Mesele icat etmek, hadiseyi nimet bilmek, suyu bulandırmak “öyle bir durum” olsa diye can atmak.
Önder Özen; hadiseden, sansasyondan, meseleden ekmek yiyenler için hiç iyi bir malzeme değildi. Belli ki, sansasyonu can damarı bellemiş futbol ulemasına ekmek çıkmayacaktı.
Her şeyden önce Özen’in “Beşiktaş teknik direktörlüğünde gözüm yok, haddime de değil. Benim için Beşiktaş teknik direktörlüğü kolay ulaşılabilecek pozisyon değil” tavrındaki tevazuu akılları almadı. “Bomba transfer”i reddeden bir futbol direktörü canlarını çok sıktı. Özen’in “Başarıp başaramayacağımı bilmiyorum. Öğrenmeye gayret edeceğim” gibi ifadelerinde saklı olanı anlamalarına zaten hiç imkân yoktu.
Sonra sıra Bilic’e geldi. Türkiye’de alışık olunan teknik direktör profilinden çok uzak, çok farklıydı. Bir kere, gitaristliğini yaptığı bir müzik grubu vardı. Rockçı teknik direktör, Türkiye futbolu için rüya gibiydi. Üstelik hukukçuydu, haktan ve emekten söz ediyordu, “sosyalist bir takım” filan diyordu. Memleket futbolunun hep aynı taşlarla örülmüş duvarlarının dibine bırakılmış bir bomba gibiydi.
O yüzden, ilk günden başlayarak, bıkmadan usanmadan teknik kadroda büyük bir sıkıntı varmış havası yaratıldı, üzerine saatlerce konuşuldu, derin analizler yapıldı. “Yok” dediler “bir sıkıntı”, inanılmadı.
O kadar işinin arasında Önder Özen “Teknik Direktör Slaven Bilic ile aramızda sorun olduğu, ayrıca Bilic’in bazı tavırlarının takım içinde tepki gördüğü şeklinde hayal mahsulü bilgilerin yansıtılmasını, maksatlı bir çaba olarak görmekteyim” biçiminde açıklamalar yapmak zorunda bırakıldı. Ama ikna olmadılar.
Şimdi de Önder Özen’in yerine başka bir isimle anlaşıldığı üzerine yazılıp çiziliyor. İnsanlara işi gücü bıraktırıp “Medyada yer alan hayal mahsulü birtakım haberler hakkında zorunlu açıklamamızdır: Daha önce benzer içerikteki haberleri resmi internet sitemizden yalanladığımız halde, bazı medya organlarında, Futbol Genel Direktörümüz Önder Özen'in görevine son verildiği ve yerine başka isimlerle anlaşıldığı şeklinde haberlerin ısrarla yer aldığını görmekteyiz. Önder Özen, tüm görev ve yetkileriyle işinin başındadır. Kamuoyunun ve taraftarlarımızın bu tarz maksatlı haberlere itibar etmemelerini önemle rica ederiz” gibi açıklamalar yaptırılıyor.
Anlamıyor musunuz? Beşiktaş ısrarla “İyi akşamlar arkadaşlar” diyor. “Şimdi izin verirseniz futbol oynayacağız!”
Paylaş