Fevzi gibi yalnızız direkler arasında

Lale Belkıs, Türkiye sinemasının en güzel kötüsüdür.

Haberin Devamı

Sapsarı saçları, incecik bedeni, tavrı, tarzı, edasıyla ile Avrupa sinemasının içine doğsa, bambaşka rollerin, bambaşka oyuncusu olabilirdi. Canlandırdığı kadın karakterlerin aslında “sağlam ve kendine saygısı olan kadınlar” olduğunu söyleyen Lale Belkıs’a, sinema seyircisi ısrarla “kötü kadın” rolü biçmiştir. Çünkü seyirci, hayatın zalimliğinin bedelini ödeteceği birilerini hep istemiştir. Lale Belkıs bir keresinde şöyle demişti: “Bütün filmlerde kocamı/sevgilimi elimden alırlar, ama nasıl oluyorsa, sonunda yine kötü kadın ben olurum!


Fevzi Tuncay’ın siyah beyaz filmini izlemeye başladığımızda, sırtında Beşiktaş formasıyla kaleye geçtiğinde yani, memleketteki futbol melodramıyla baş etmek için çok gençti, on sekiz yaşındaydı.


Aslında o kalede mutlu sonla biten filmler de çekti. 1997-98 sezonunda Beşiktaş kalesinde 18 maç oynadı. Galatasaray’la oynadıkları ve penaltılara kalan bir Türkiye Kupası finalinde Hagi’nin bir penaltısını kurtarmış, Beşiktaş kupayı almıştı. O sezon, Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kazanan Beşiktaş’ın kalesinde yine Fevzi Tuncay vardı.


Beşiktaş’ın Göteborg ile oynadığı maçta yine penaltı kurtarmış, sonraki sezon Beşiktaş’ın as kalecisi olmuştu. 1999-2000 sezonunda Shorunmu’nun ardından ikinci kaleci olsa da ikinci devre kale yine ona emanetti.
Nisan 2000’de Beşiktaş’ın Galatasaray karşısında önde olduğu maçta Fevzi için kâbus başladı. Halilagiç’in attığı geri pas gol oldu, 1-1 biten maç, Beşiktaş için lider olma şansına veda demekti. Futbolun Yeşilçam’ı aradığı kötüyü bulmuştu, işte o günden sonra, Fevzi’nin filminde hep, futbolun zalimliğinin bedelini ödeyen bir adam oynadı.


O filmden iki sahneyi unutmak olanaksızdır. Ekim 2001’de Denizlispor karşısında yediği iki hatalı gol tribünleri çileden çıkarmıştı. Devre arasında İlhan Mansız, tribünler tarafından yuhalanan, çok üzgün olan Fevzi’nin formasını istedi, ikinci yarı attığı golden sonra kendi formasını çıkardı, içinden Fevzi’nin forması çıktı. İkinci sahne ise belki Türkiye futbol tarihinin en dokunaklı sahnelerinden biridir: Çaykur Rizespor karşısında 1-0 öndeyken yediği golden sonra teskin edilemeyen, kafasını defalarca direğe vurduğu sahne.


Sonraları adını, Anadolu’nun çeşitli takımlarında duyduk, evlilikleri ile ilgili sıkıntılı haberleri yazdı gazeteler. Tavşanlı Linyitspor’da sessiz sedasız bıraktı futbolu. Evliliklerinde neler yaşadı, hatalı mıydı, haksız mıydı üstümüze hiç vazife değil. Ayrıca haddimize de değil. Ama sonunda onu, ikinci evliğinin ardından nafaka borcunu ödeyemediği için cezaevine girerken gördük. Polislerin arasında, elleri kelepçeli, bitkin hatta ürkekti. Çağrıyla toplanan 51 bin 270 TL icra dairesine yatırıldı, Fevzi serbest kaldı. Sonra Beşiktaş Başkanı’yla kaleci antrenörlüğü yapmak üzere görüştüğü, bir yandan Milli Takım’da çalışabileceği filan yazıldı.


Fevzi için para toplayan; ona zor zamanında destek olan arkadaşları, hocaları, spor insanları dayanışma örneği göstermişlerdir, ayrı. Ama mevzu başka. İşin içinde Fevzi’nin özel hayatına dair ve bizi hiç ilgilendirmeyen hatalar filan olsa bile, yıllarını futbol oynayarak geçiren birinin içine düştüğü sıkıntıyı konuşmak, Fevzi’nin yaşadıkları ile birlikte Metin Kurt’u bir daha anmak ve anlamak gerekiyor.


Hiçbir şut emekçinin kalesine girmesin diye “Futbolcu sendikası kuralım” diyen, Türkiye futbol tarihindeki ilk sporcu grevini örgütleyen Türkiye futbolunun Spartaküs’ü Metin Kurt’u. Kurtlar sofrasından kovulmaya aldırmadan “Futbol arsada güzel, borsada kirli ve çirkin” fikrinin peşinden koşan Metin Kurt’u. 2009’da Spor Emekçileri Sendikası’nı (Spor-Sen), 2010’da ise Devrimci Spor Emekçileri Sendikası’nı (Spor Emek-Sen) kuran, sadece futbolcuları değil; çaycıyı, aşçıyı, malzemeciyi de kucaklayan “Spor İşçisi Yasası”nın çıkarılması için çabalayan Metin Kurt’u.


Metin Kurt’u bir daha anmak ve anlamak gerekiyor. Sadece, otoritelerin “elit sporcular” diye adlandırdığı sınıfa mensup sporcular için değil; göz önünde olmayan, büyük paralar kazanmayan, kulüplerinin dayattığı şartlarla yaşamlarını sürdürmeye çalışan, kötü çalışma koşullarına mahkûm bırakılan, tek taraflı çıkar anlayışıyla düzenlenmiş sözleşmelerinin bile koşulları zamanında yerine getirilmeyen sporcuların da hakları için.


Yoksa endüstriyel futbol, kötülüğünün bedelini ödetecek birilerini mutlaka bulur. Her şeyimizi elimizden alır, ama nasıl oluyorsa, filmin sonunda yine kötü biz oluruz.

Yazarın Tüm Yazıları