Bizden iyi bilecek değil ya!

Herkesin her şeyi bildiği, herkesin uzman olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz, o cepte.

Haberin Devamı

Dünyanın başka hiçbir yerinde “Anacım sen muhakkak nöroşirurjiye görün” diye bir cümle duyamazsınız mesela. Bizim memlekette komşu dediğin şey, sana, doktorun verdiği ilacı bıraktırıp, eltisine iyi gelen ilacı içmeye ikna edecek kudrete sahiptir.

Soğuk algınlığı ilacı filan da değil ha, bir yandan antidepresan adı kodlarken, bir yandan da “Bana dokundu acık ama tam senlik, ağlaman filan hep geçecek bak” diye ilaç yazan prospektüs teyzeler vardır. Mahalleler kavga çıktı mı polis, devlet kapısında avukat, şarap içerken degüstatör oluveren abilerle doludur.

Uzmanın uzman olduğuna dair derin şüphelerimiz vardır bizim mesela. Hiçbir kuaför kendisinin yapmadığı röflenin işin ehli birinin elinden çıktığına inanmaz, muhakkak kötüdür o röfle, kızıla çalmaktadır. Kırılmış bir fayansı değiştiren usta, zamanında fayansı döşeyen ustanın eğimi yanlış verdiği konusunu muhakkak gündeme getirir, boyacı alçıcıya laf eder. Evlilik danışmanına “Karı koca arasına girilmez” diyebilen bir akıl yürütmeye sahip milletin evlatlarıyız, yapacak bir şey yok.

Söz konusu futbol olunca meselenin boyutu akıl almaz bir hal alır. Malum bizde herkes teknik direktör, herkes hakem, herkes ön çapraz bağ ameliyatı kararı verebilecek kadar spor hekimidir. Herkesin her şeyi çok bildiği futbolumuzda, bu yüzden en zor kurulan cümle “Bir bildiği vardır” cümlesidir. En kolay kurulan cümleler hep “Ben olsam” diye başlar. Ben hakemin yerinde olsam, ben Hoca’nın yerinde olsam…

Futbol dünyasında “Bir bildiği vardır” cümlesi bir türlü kurulamadığı için, en ufak kriz anında, kimse iki dakika soluk alıp sakin kalamaz. Ortada bir belirsizlik varken, tuhaf akıl yürütmelerle iş daha da karmaşık hale getirilir. Herkes bir anda uzman, ama aynı zamanda komplo teorisyeni oluverir.

Galatasaray - Juventus maçının zamanında oynanmasına engel olan durumlar için söylenecek her şey söylendi, yazıldı, çizildi, tartışıldı. Herkesin kafasında, çoğu haklı bir sürü soru oluştu, cevaplar kafa karıştırdı filan, demem o değil. Saha koşullarının Salı akşamı futbol için, ertelendiği Çarşamba gününden daha uygun olduğu tespiti doğru olabilir. Stadın son üç günde hepimizin ezber ettiği bir sürü teknik sıkıntısı vardır, ulaşım meselesi önde gidip flama sallayanıdır, doğrudur. Bir tür ihmalden, tedbirsizlikten filan da söz edilebilir. Bunlar üzerine tartışılmalıdır elbette, lafım asla buralara değil.

Lafım daha ne olup bittiğini bile anlamadığımız, hakemin maçı durdurduğu anda bir tür refleks gibi devreye giren “Ben olsam” kafasına. Bir belirsizlik ortamında soluklanıp “Du bakalım ne oluyor?” demek yerine, “Bir bildiği vardır bu adamın” diye beklemek yerine hep bir ağızdan yürütülen garip tartışmaya.

“Bu kadarcık kardan ne olurmuş Allasen” ile başlayan, “Top sekiyor yahu” ile devam eden, “Ohoo bunun on misli karda ne maçlar oynadık biz” ile biten beyin fırtınasına.

“Maçı hakem mi oynayacak, futbolcular mı? Oynanıp oynanmayacağına futbolcular karar vermeli” gibi bir düşünme biçimine. Hakemin karlı sahada yaşadığı kötü bir anısı olması üzerine yapılan esprilere.
Hele hakemin maçı erteleme isteğinin gerekçelerinin arasında hata yapmaktan çekinmesi üzerine dönen tartışmada “Bundan çekinilir mi? Futbol hatalar oyunudur” denmedi mi, insanın inanası gelmiyor.
Sanki ömrümüz hakem hatalarını didiklemekle geçmiyormuş, sanki hakem hatalarını “Hatadır, yapılır” biçiminde bir olgunlukla karşılıyormuşuz, sanki hakem hatalarının altında aradığımız buzağı sayısının haddi hesabı varmış gibi!

Sanki maç o akşam oynansaydı ve hakem görüş açısı filan gibi bir nedenle Galatasaray aleyhine bir karar verseydi kıyamet koparmayacakmışız gibi! Hakemler futbolu, doktorlar ilaçları, Mecnun Leyla’yı bizden iyi bilecek değil ya, bu kadar konuştuğumuza göre vardır bir bildiğimiz!

Yazarın Tüm Yazıları