Paylaş
Tiyatroyla olan uzun ilişkisine dair “Bu nasıl bir aşk?” diye sorulduğu bir röportajda “Buna aşk denmez” demişti. “Bu, hayatın seni götürdüğü yer. Ben çocukken futbolcu olmak isterdim mesela, bunun için dua ederdim.”
O yüzden ben Tarık Ünlüoğlu’nu futbol aşkıyla uğurlamak istiyorum izin verirseniz.
İlkokulu ve ortaokulu İzmir’de okuyan Tarık Ünlüoğlu, liseyi İzmir Namık Kemal Lisesi’nde okur. Bütün bu yıllarda topun peşinde koşar. Hem futbol hem basketbol topunun. Ama futbol bambaşkadır. Bir de Fenerbahçe. On yedi yaşına kadar Fenerbahçelidir.
Ta ki o güne kadar. Ta ki Göztepe’nin Beşiktaş’a ev sahipliği yaptığı o maça kadar. Ta ki Yusuf Tunaoğlu’nın akıldışı futbolunu görene kadar. Bir televizyon programında Fenerbahçe’ye veda edip nasıl Beşiktaşlı olduğunu şöyle anlatmış:
“O maçta Yusuf Tunaoğlu diye bir oyuncu var Beşiktaş’ta. Rahmetli. Onu zaten çok beğeniyordum; ama o maçta bir top oynadı ki. Bir çalım attı, iki Göztepeli kafa kafaya çarpıp bayıldı. Ben böyle bir çalım hayatımda görmedim. O maçı Beşiktaş kazandı ve şampiyon oldu. Daha önce çok Beşiktaş maçı izledim; ama o maç çok enteresandı. ‘Bu nasıl bir takım!’ dedim. ‘Tamam’ dedim, ‘ben bu andan itibaren Beşiktaşlıyım’. ‘Dönek dediler, ama napim?’”
Tarık Ünlüoğlu belli ki hayatın insanı getirdiği yerle, gerçek aşk arasındaki farkı iyi biliyormuş. Tiyatro ve Fenerbahçe onu hayatın getirdiği yerlermiş. Gerçek aşkı içinde ukde kalan futbolculuk, opera sanatçılığı ve hatta pilotlukmuş. İlk saydıklarım için geç kalmış belki ama Beşiktaş aşkı için “dönek” de deseler dönmemiş. Geç kalmamış, yetişmiş.
Tarık Ünlüoğlu’nun Beşiktaş’la meselesi Beşiktaşlıların “Beşiktaşlı olunmaz, Beşiktaşlı doğulur” cümlesinin tersini yapabilmesiymiş meğer. Olabiliyormuş meğer. Çok erken oldu vedası. Buraya kadarmış meğer.
Arkasında çok oyun, çok replik, çok dost bırakmış. Herkesin başı sağ olsun. İnsanlara takımını değiştirecek gibi futbol oynayanlara da selam olsun. Yusuf Tunaoğlu da Tarık Ünlüoğlu da rahat uyusun.
Paylaş