B’enim sabitim O’dur

Bir spora kulübüne duyulan aidiyet üzerine düşünüp duruyorum günlerdir. İlk düşünenin ben olmadığımı biliyorum. Meselenin birçok disiplinin alanına girdiğini, bu konu üzerine yazılar, makaleler, tezler yazıldığını da biliyorum. Bu konuda hayatın sırını da verecek değilim. Düşünüyorum öyle.

Haberin Devamı

 

Tek vaadi mutlu etmek olan ve çoğunlukla bu vaadini gerçekleştirmeyen bir şeyi; tüm değişkenlere, tüm karmaşık bileşenlere ve bazen uzun zamanlara yayılan mutsuz etme haline rağmen sevmeye devam etme hali.

Bir futbol taraftarının bir futbol takımını tutarken esasında sevdiği şey nedir? Futbolcular olmasa gerek. Zira oyunun asli unsurları olmalarına rağmen futbolcular bugün var yarın yoklar. Sürekli olarak gidiyorlar ve geliyorlar. Kimileri giderken bir ince sızı bırakıyor, kimileri gelirken “Bunun benim tuttuğum takımda  ne işi var?” duygusu yaratıyor ama en derinde değişen bir şey olmuyor.

Kimse, o gitti, beriki geldi diye tuttuğu takımı sevmekten vazgeçmiyor. Bazı geliş gidişler, ara sıra kimilerinde ”Tutmuyorum artık”, “Taraftarlığımı askıya aldım”, “Desteklemem bu sene ben bu takımı” duygusu yaratsa da bir süre sonra, o en derinde, en dipte, en köşede sevilen neyse o ağır basıyor. Kendini yine “Goool” diye bağırırken buluyorsun.

Haberin Devamı

Bir takımın yönetimi ya da teknik kadrosunun da bu sevme haliyle uzaktan yakından ilgisi yok. Mesele burada da futbolcuların geliş gidişleriyle aynı biçimde işliyor. En uç örneklerde bile takımı bir süre için tutmayı bıraktırabiliyor, sevmeyi değil. Başka bir sevme halinde vazgeçersin. Pat diye beceremezsen de vazgeçmeye çalışırsın. Aklı devreye sokar bunun ne tür bir sevgi olduğunu sorgular, uzaklaşman gerekirse uzaklaşır, bitirirsin. Güven duygusu diye bir şey var. O olmayınca yürümez der, bırakırsın. Takım tutarken bunu yapmıyorsun.

Yazının tam burasında büyük bir genelleme yapmak istemediğimi hatırlatmak isterim. Bana “Yoo ben artık sevmiyorum” diye gelmeyin. Herkesi kast etmiyorum, genel bir sevme biçimi üzerine akıl yürütmeye çabalıyorum.

Esasında belli ki akılla yürütmeyle filan çok açıklanabilecek bir şey değil bu. Takım tutmanın kendisi gibi. Neden o takımı seçtiğinin açıklaması, o aşkı kimden devraldığının öyküsü, takımı seçme hikâyenin derinliği ne olursa olsun; takım tutma halini akılla fikirle açıklayamıyorsun. Sürekli olarak her şeyin değiştiği, isimlere tutunamadığın, aslında çok tekinsiz ve güvensiz bir şeyi ısrarla sevmeye devam ediyorsun. Tek sabiti kendisi. Herhalde onu seviyorsun. Ben de şimdi aklıma değil Birhan Keskin’e soracağım.

“Geçmiyor bu, sabit

Benim yaşım

O’ndan uzaklığımla ölçülür

B’enim sabitim O’dur.”

Haberin Devamı

O halde “Dünyanın En Güzel Basketbol Takımı” hâlâ “Dünyanın En Güzel Basketbol Takımı” mı? Bu sorunun cevabının peşindeyim. Sanıyorum herkese gidiş yolunda puan vereceğim. Zira sorunun kesin bir cevabı olmadığını düşünmekteyim.

Yazarın Tüm Yazıları