Basketbolun kadınları

“Kadın basketbolu” tanımı tuhafıma gider evvel ezel. “Kadın basketbol takımı” tamam da, sporun kendisini tarif ederken bu tanımı yadırgıyorum çok.

Haberin Devamı

Yerine ne denebilir konusunda da hiçbir fikrim yok, gereksiz ukalalık belki benimkisi.

Yerine şimdilik bir şey bulamadığım spor dalında, Avrupa’nın en büyük kupası sayılan kupanın memlekete geleceği garantilendi. Euroleague Women Sekizli Finalleri'nde Galatasaray Odebank, Ekaterinburg’u, Fenerbahçe'de Bourges Basket’i yenerek finale yükseldiler.

Hikâye şahane esasında. Daha ne olsun? Başarı gerçekten büyük, onur verici. Erkeklerden bıkmıştık, zira “erkek basketbolunu” en son bıraktığımızda, Basketbol Milli Takımı’nın Avrupa Basketbol Şampiyonası’ndaki başarısızlığının ardından, birbirlerini habire özür dilemeye davet ediyorlardı.

Türkiye basketbolunun geleceği için içimiz fena halde kararıyordu. Şimdi içimiz açıldı, Pazar günü Galatasaray ve Fenerbahçe kadın basketbol takımları, Avrupa Ligi’nde final oynayacak, Türkiye basketbol tarihinde bir ilk yaşanacak.

Ama benim aklımda deli sorular.

Geçen haftaki Galatasaray-Fenerbahçe derbisi için Erkan Goloğlu “Herkes oturup dua etsin. Fenerbahçe Arena’ya on üç puan değil de üç puan farkla gelse kim bilir neler olurdu” demişti. Bu felaket senaryosuyla ilgili enfes bir yazı yazmıştı.

Kadın basketbolu içimizi açtı ya şimdi, ben rahat edemem, benzer bir felaket senaryosunu devam ettireceğim. Diyorum ki, eğer bu durumun aynısının tıpkısı UEFA Avrupa Ligi’nde gelseydi başımıza. Ya Galatasaray ve Fenerbahçe “erkek futbolu” takımları finale kalsaydı? Halimiz nice olurdu?

Futbolcuların “gider yapmasına” filan gelmeden, bizim futbol uleması ve yöneticiler dar ederdi dünyaya bize. Viyana Kuşatması’ndan girer, maçın oynanacağı memlekete göre uygun bir savaş metaforundan çıkarlardı.
Bu kadar savaş çığırtkanlığının üstüne, maç başlamadan gurbetçi dönercilerden döner bıçağını kapanlar birbirlerini denize dökerlerdi. Kalanlarla oynanan maçta artık futbolcular bize ve futbola neyi reva görürlerdi tam kestiremiyorum şimdi.

Sonra da “Ay niye böyle oldu?”, “Evropa’ya rezil olduk”, “Yerin dibine batsın böyle futbol”, “Hakem golümüzü yedi anane!”…

Dileğim şudur: Pazar günü her şey şahane olsun, iki tarafın da attığı şut basket olsun. Bu bıkıp usandığımız düşmanlık iklimini basketbolcu kadınlar dağıtsın. Dağıtsın ki, spor salonunun duvarlarına sepet astırarak, kitaptan öğrendiği basketbolu öğrencilerine öğreten Galatasaray Lisesi beden eğitimi öğretmeni Ahmet Robenson’un,

Onun öncülüğünde, kollarını bacaklarını kırma uğruna, bu yeni oyunu oynayan Galatasaray Lisesi Öğrencileri’nin,

Türkiye spor tarihin babası, Fenerbahçe Basketbol Şubesi'nin kurucularından Cem Atabeyoğlu’nun,

Fenerbahçe Basketbol takımının ilk seyircileri olan Vatman Hasan ve Mevlüt’ün emekleri karşılığını bulsun!

Birileri de “kadın basketbolu” tanımı yerine yeni bir şey bulsun!

Yazarın Tüm Yazıları