Paylaş
Usain Bolt, 2008 Pekin Olimpiyatları’nda, 100 ve 200 metrede eşi benzeri görülmemiş rekorlara, deyimin tam anlamıyla “elini kolunu sallayarak” koştuğunda, ezberimiz fena halde bozulmuştu. Olası bir rekor için hazırda tuttuğumuz “rüzgârın oğlu” klişesi bile yetersiz kalmış, elimizde patlayıvermişti.
Rekorunu en az 30 yıl kimsenin kıramayacağı üzerine mutabık olunan selef Michael Johnson, Bolt’u izlerken sadece “Oh my god!” diyebilmişti.
Dünya şampiyonu atlet Kim Collins ise, meseleyi daha net özetlemeyi tercih etmiş, dudaklarından “İnsan değil!” sözcükleri dökülüvermişti.
Sonra Bolt, sadece atletizm kamuoyunu değil, tüm dünyayı hızına akıl sır erdirmekle meşgul eden bir adama dönüştü.
Real Madrid’in, Raul ve Nistelrooy ile çalışması için Bolt’a teklif götürdüğü söylendi. Astrofizikçilerin Bolt’un hızlanması ile muhtemel bir rekor derecesi arasındaki ilişki üzerine çalıştıkları yazıldı.
Sporseverlerinse içi içini yemeye başladı. Akıllara doping düşüverdi, kâbusa dönen eski bir 100 metre rüyası hatırlandı.
1988 Seul’de Ben Johnson, 100 metre rekorunu kırdığında olimpiyat tutkunları coşkuyla ayağa fırlamıştı. Hele Johnson, bitiş çizgisinden geçerken “Ben bu rekoru geliştiririm, haberiniz ola!” anlamına gelen tavrıyla bir anda sporseverlerin sevgilisi olmuştu.
O gün coşkuyla ayağa fırlayanlar, iki gün sonra gerisin geriye yerlerine oturdular. Test sonuçları Johnson’ın doping kullandığını söylüyordu. Aşk oracıkta bitti.
Geriye derin bir hayal kırıklığı kaldı.
Sporun En Kirli Yüzü: Doping
Doping tarihinde ameliyatla “yapay idrar kesesi” yaptıran sporcuların bile adları yazılıdır. “Doping sektörü” ile “dopingle savaş” arasındaki mücadele, spor alanında cereyan etmiş olsaydı, bu enerji spora kanalize edilebilmiş olsaydı spor çok başka yerlerde olurdu.
Döngünün nasıl işlediği açık. Sektör, testlerde açığa çıkmayacak yöntemler buluyor. Bu defa dopingle mücadele, bu yöntemleri çökertecek yeni testler yaratmak için çabalıyor.
“Biyolojik pasaport uygulaması” dopingle mücadelenin son yöntemlerinden biri. İlk olarak, doping çamurundan artık bisikletlerin lastiğini göremediğimiz bisiklet sporunda uygulanmaya başlandı. Temel mantığı kandan ve idrardan elde edilen biyolojik değerlerin pasaporta kaydedilmesi üzerine kurulu. Yasaklı madde kullanımı sonucunda parametreler değişirse, kural ihlali suçlaması yapılabiliyor.
Bu arada sporseverler de, “Yapmayan yoktur, yakalanmayan vardır” ile doping yapmayı değil de yakalanmayı aşağılayan “Doping testiniz pozitif çıktıysa IQ testiniz negatif demektir” cümlelerinin eşliğinde spor sevmeye çalışıyor.
Geçtiğimiz hafta, Olimpiyat Şampiyonu atletimiz Aslı Çakır Alptekin ile ilgili bir iddia gündeme geldi. İddiaya göre, Uluslararası Anti Doping Ajansı’nın doping maddesine rastladığı atletlerden biri Aslı Çakır Alptekin’di.
Atletizm Federasyonu, ilgili kurulların “Masumiyet Karinesi” ve “Gizlilik Prensibi” doğrultusunda gerekli incelemeleri yapacağını duyurdu. Federasyon Başkanı Mehmet Terzi de, milli atletlerin doping kullandığı iddialarına inanmadığını söyledi.
Şimdi bize beklemek düşüyor. Elbette biz de iddialara inanmak istemiyoruz. Aslı Çakır Alptekin’in incelemelerden tertemiz çıkmasını ümit ediyoruz. Süreyya Ayhan’la yarım kalmış bir aşkımız var. Bir daha olsun istemiyoruz.
Çünkü biliyoruz ki, doping sporun en kirli yüzüdür. Dopingle elde edilmiş hiçbir rekorun, hiçbir başarının, hiçbir ödülün sporla uzaktan yakından ilgisi yoktur.
İşin içine doping girdi mi spor sporluktan çıkar.
Şike neyse doping de odur.
Doping sporcuyu yavaş yavaş öldürür, sporu hemen.
Çünkü biliyoruz ki, sporla aramıza doping girdi mi aşk oracıkta biter.
Aşk bu defa ölümden dönsün istiyoruz.
Paylaş