Elif Çongur

“Ama”nız batsın!

6 Nisan 2015
Şu hayatta en çok futbolu sevdiğim; üstüme çöken “deli kederleri”ni bir tek futbolun dağıttığı, bu berbat hayatın kirini pasını kendimce futbolla temizlediğim doğrudur.

Fakat böylesine lanet olsun. Böylesi olmaz olsun. Lig, mig, kupa, yok efendim şampiyonluk, yıldız, taraftarlık falan filan yerin dibine batsın.

Bıktık usandık futbolcuları boğaz boğaza getiren, taraftarlara bıçak çektiren nefreti pompalayanlara “Yeter yapmayın bunu” demekten.

Yöneticilere, spor insanlarına, yorumculara, futbolculara, onaaa bunaaa, herkese “Sağduyulu açıklamalar yapın; şiddeti, düşmanlığı, nefreti pompalamayın” diye yalvarmaktan.

Bıktık “Ama” demeyin demekten!

Yazının Devamını Oku

Süleyman Seba: Yine de kara sevda

4 Nisan 2015
5 Nisan 1926’da doğar. Sakarya Hendek’te. İstanbul’a gelirler sonra.

Kabataş Erkek Lisesi’nin okul takımında futbol oynar.

O günlerde başlar büyük sevda. Beşiktaş onu, o Beşiktaş’ı fark eder. Sonrası karşılıklı, umutlu, kavuşmalı bir aşk. Ama yine de kara sevda. Başka türlü tarif etmek çok zor.

1943 yılında genç takıma çağrılır. O sene takıma şampiyonluğun yakıştığı kadar yakışır sol koluna kaptanlık pazubandı.
Sanki hep onu beklemiştir Beşiktaş.

Yazının Devamını Oku

Teşekkürler Alex, teşekkürler kaptan!

27 Mart 2015
Alex jübile yapıyor.

Esasında Kadıköy’de olması gereken maç, cumartesi gecesi pazara dönerken Allianz Park’ta oynanacak.

Fenerbahçe’nin büyük kaptanı, Aralık ayında son maçına çıktığında yazmıştım şu aşağıdaki satırları.

Şimdi bir daha, çünkü Alex son kez sahada:

İnsana tuttuğu takımı unutturan, unuttuğu takımları hatırlatan futbolcular vardır.

Yazının Devamını Oku

112. yaşın kutlu olsun Beşiktaş

18 Mart 2015
Eğer bir Beşiktaş filmi çeksem 1911 yılının yaz aylarında başlar.

Söylememe lüzum yok herhalde, film bir feda hikâyesidir: O gün, henüz on yedi yaşındaki futbol tutkunu Ahmet Şerafettin, arkadaşlarını da yanına alarak Beşiktaş kulübünün Akaretler’deki binasına gelmiştir.

Fuat, Ahmet Fetgeri ve Mahzar Beylerin karşısına geçer. Yaşını çok aşan bir vakarla idarecilerin gözlerinin içine içine bakarak şöyle der:

“Bizler futbolu Beşiktaş Kulübü’nün sporcuları olarak oynamak istiyoruz. Semtin gençleri olarak buna hakkımız olduğuna inanıyor, memlekete tam sıhhatli ve kuvvetli bir gençlik yetiştirmek amacıyla kurulan Beşiktaş Kulübü’nün himayesini bekliyoruz!” Sonra film boyunca onu Şeref Bey olarak; Beşiktaş futbol şubesinin kurucusu, ilk kaptanı ve teknik direktörü olarak görürüz.

Beşiktaş’ın maçlarını yapabileceği bir stadın inşa edilmesi, Şeref Bey’in en büyük rüyası olur. O rüyaya ömrünü adar, ağırlaşan hastalığına, doktorların koyduğu yasaklara rağmen stadın yapımı için çabalar.

Yazının Devamını Oku

İyi ki doğdun Metin Kurt

16 Mart 2015
Metin Kurt Türkiye futbolunun Spartaküs’üdür.

Hiç değişmeyen “futbol çizgisi” Altay’da başlar, PTT’de, sonra Galatasaray’da devam eder. 1970-73 yıllarında üst üste üç kez şampiyon olan Galatasaray’ın vazgeçilmez futbolcularından biridir. Uzun yıllar, Ümit Milli, A Genç Milli ve A Milli formaları giyer.

Halka en yakın yerin çizgi olduğunu düşündüğü için çizgide bekler. Bu yüzden lakabı “Çizgi Metin” olur. Antrenör ve idarecilerin olduğu tarafta oynamayı sevmez, kapalının önünde oynamamak için bir devre sağ açık, bir devre de sol açık oynar.

Başarılı futbol yaşantısı içinde, spor üzerine çok başka dertler edinir. Hiçbir şut emekçinin kalesine girmesin diye “Futbolcu sendikası kuralım” der. Yetmez Türkiye futbol tarihindeki ilk sporcu grevini örgütler.

Hikâye, hayal gücümüzü fazla zorlamayacak biçimde biter tabii. Kurtlar sofrasında Metin Kurt’a yer yoktur. Galatasaray’dan uzaklaştırılır. Sürülür demek daha doğru olur.

Yazının Devamını Oku

Berkin’in topu

11 Mart 2015
Ölümünün birinci yılında, anısı önünde sevgiyle eğilerek. Bir kez daha:

Biz o amcayı çok iyi tanırız. Bütün çocukluğumuz onun gölgesinde top oynayarak geçti.

O sanki hiç çocuk olmamıştır. Hiç sevilmemiştir. Kendisinden başka hiçbir şeye tahammülü yoktur.

Kendi çocuğunu asla sokağa yollamaz. Eze eze aptala döndürmüştür. Oğlunun eline gamewatch vermenin derin huzuru, sokakta oynayan çocuklara duyduğu nefrete karışmıştır.

Korkusu, kendisinden önce gelir mahalleye. Sokağın başından arabasının tamponu göründü mü hemen kaleler bozulur, top saklanır. “Keserim ulan topunuzu” tehdidini duymamak için ne gerekirse yapılır. Çünkü o cümle

Yazının Devamını Oku

Seviyorsak sebebi var

6 Mart 2015
Şu hayatta, aslında cevapları çok basit olan ve fakat benim o cevapları vermekte çok zorlandığım üç tane soru var: “Tatlı alır mıydınız?”, “Nerelisin?” ve “Neden futbolu bu kadar çok seviyosun?”

İlk soruyla karşı karşıya kaldığımda soruyu soran garson arkadaşla bir süre bakışırız. Ben o sırada “Limonlu çiyzkeyk lütfen, büyükçe bi dilim olsun ama, hayır incecik kesiyosunuz yediğimizden bir şey anlamıyoruz” dediğimi hayal ederim. Sonra kafamdaki bulutların arasından Canan Hoca’nın sureti belirir, başını iki yana sallamakta ve “cık cık cık” demektedir. Derhal silkinir “Hayır teşekkürler, hesabı alalım biz” derim. Ama nasıl bi emin ses tonu, nasıl bi kararlılık, nasıl bi havalar görmeniz lazım.

İkinci sorunun cevabı da basittir. Fakat ben, baba memleketini bu sorunun cevabı olarak vermek hususunda müthiş bir sıkıntı yaşarım. Söyle geç işte. Yok. Önce söylerim sonra içime sinmez. “Ama annem de şuralı” diye eklerim hemen. Ve tabii ki bu sefer anneanneme büyük ayıp ettiğimi düşünerek “Ama bu dediğim annemin babasının memleketi yanlış olmasın, annemin annesi şuralı, anneannem yani” diye sündürürüm mevzuyu. Uzattıkça uzatırım, soranı da pişman ederim ki nasıl.

Son sorunun cevabı da nettir aslında “Seviyorum işte” filan gibi bi şeyler deyip geçmek gerekir, ben geçemem bi türlü. Bu soru her sorulduğunda, her defasında o sabaha giderim.

Başka bir şey yapmak gerekse yapmazdım o sabah. Yapamazdım. Ona veda edeceğim günün sabahında başka bir şey olsa yapamazdım. Ama kalkıp Fenerbahçe bayrağı aradım. O sabah, o halde, onu takımının renkleriyle uğurlayabilmek için deli gibi bayrak aradım.

Yazının Devamını Oku

Beşiktaş’ın kralı

23 Şubat 2015
Güven Önüt Beşiktaş’ın kralıdır.

Beşiktaş’ın ilk gol kralı.

1940 doğumludur, babamın kuşağından. Memleketi Aydın’da başlar futbola. Galatasaray’ın ve hepimizin kralı Metin Oktay gibi İzmirspor’a geçer sonra.

1958-59 ve 1959-60 sezonlarında, İzmirspor, İstanbul takımlarının korkulu rüyasıyken takımın santraforudur.

O yıllarda bütün gözler; şahane futbol oynayan, enfes goller atan, iki ayağını da mükemmel kullanan bu genç golcünün üzerindedir. Beşiktaş da Fenerbahçe de Galatasaray da onu çok ister.

Yazının Devamını Oku