Tam iki tane birden hayvan dostu program başlamak üzere. “Hayvanları mutlu ederek bu gezegene izimi bırakmak istiyorum” diyen Mardinli Hasan Kızıl’ı anlatan ‘Hayat Tamircisi’ adlı belgeseli geçen yıl TRT Belgesel kanalında izlemiştim. Bu güzel belgesel, şimdi heyecan verici bir programa dönüştü. Daha önce sadece kendi imkânlarıyla protezler imal ederek çeşitli nedenlerle yürüme yetisini kaybetmiş hayvanları hayata katan Hasan Kızıl’a bu programda veteriner hekim Esra Şenol eşlik edecekmiş. Sadece kedi, köpek değil aynı zamanda tavuk, kaplumbağa, eşek gibi hayvanlar için de uğraşan Hasan Kızıl’ın Kanal D’de yayınlanacak olan yeni programını merakla bekliyoruz.
‘Dostumun Dünyası’ da bir diğer hayvan dostu program. 26 yıllık köpek eğitmeni Ali Yeşilırmak, davranış sorunları gösteren köpeklerin sahipleri ile bir araya gelerek yavru eğitimi, çocuklarla iletişim, köpeklerin sosyalleşmesi, farklı evcil hayvanlarla uyum gibi birçok konuya değinirken aynı zamanda da sokak hayvanları konusunda farkındalık yaratmaya çalışacak (Fox). Keşke çoğalsa bu haberler.
Elena Ferrante’nin Napoli dörtlemesinin ikincisi ‘The Story of a New Name’ / ‘Yeni Soyadının Hikâyesi’nden uyarlanan dizi yakında ekranda. Onu beklerken, çarşambaları 19.00’da beINSeries Drama kanalında yeniden yayımlanan sekiz bölümlük ‘My Brilliant Friend’ / ‘Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım’ı izlemek mümkün.
‘Dostumun Dünyası’nı Ali Yeşilırmak sunucak.
İşe görüntü yönetmenliğinden başlayan ve kamera kullanımını çok iyi bilen Orhan Oğuz’un yönetmen olarak seçilmesi tesadüf değil. ‘Kinowa’, ‘Tommiks’, ‘Teksas’, ‘Pekos Bill’ gibi klasik çizgi romanların hastası olduğunu belirten ve sette tartışmasız herkesin hayran olduğu yönetmen Orhan Oğuz, diziyi çizgi roman tadı verecek şekilde tasarlıyor. Bir yandan da çekimleri izleyenin aklını meşgul edecek şekilde kurguluyor. Üç-beş dakikada bir kendi deyişiyle “Bana bakın, bakın!” diye vuruyor ekrana. Yani sık sık izleyicinin dikkatini çekecek bir şey oluyor dizide; bağırış, çağırış, patlama, kavga, gürültü... “Ben vurunca seyirci dönsün, bir daha da bırakamasın ekranı diye bir hayal kurdum” diyen Oğuz’un hayali gerçekleşmiş belli ki.
◊ Yeni dizilerin üç-beş bölümde yayından kalktığı, evliliklerin seneyi görmeden sona erdiği bu dönemde aralarına katılan birçok oyuncu olmasına rağmen çekirdek kadro inanması zor ama ilk bölümden bu yana birlikte. Hüsnü Çoban’ı oynayan Özgür Ozan’a “Peki hiç mi, ben de mesela bir yalıda, bir holding sahibini oynayayım, farklı setlerde bulunayım diye geçmiyor aklınızdan?” diye sormuştum. “Burası devam ederken başka bir işe başlayıp reyting nasıl gelecek, tutar mı tutmaz mı, oyuncularla anlaşır mıyız, senaryo iyi midir kötü mü heyecanlarına girmek istemiyoruz. Alıştık biz işimize. Tabii polisiye oynamak zor ama bu diziyi de Orhan Abi’den başka kimse çekemezdi” cevabını vermişti. Ekibe ve işe güven duygusunun yanı sıra sekiz saatte kesin paydos gibi dizi sektörümüzün hasret kaldığı çalışma koşullarının sağlanmış olmasının da bu başarıda payı olmalı.
◊ Projenin bir özelliği de ‘cinayet işlenmiş, kim yapmış’ın ötesinde, insanın kalbine ve vicdanına hitap etmesi. Toplumsal mesaj konusunu çok önemseyen dizi genellikle Rıza Baba (Zafer Ergin) aracılığıyla, fikrini belirtmekten, tartışmalara nokta koymaktan çekinmiyor. Özel günleri de atlamayan ‘Arka Sokaklar’ın çocuk gelinlerden yetkileri arttırılan bekçilere kadar değinmediği konu yok. Hatta jenerikte, çekimler sırasında hiçbir hayvana zarar verilmediğini belirten ibarenin altına büyük harflerle “Satın Alma, Sahiplen” bile yazıyorlar.
◊ Oyuncuların da polis eğitiminden geçtiği patlama, yangın kaza gibi sahnelerde bilgisayar efekti kullanılmayan dizinin gerçekliği de seyirciyi yakalıyor. Ayrıca, Zafer Ergin de, yönetmen de dizinin ‘olanla olması gereken arasındaki mesafeyi’ kapatmak için çaba sarf ettiğini vurguluyor. Yani ekrandaki, halkı için kendini ateşe atan, şefkatli, sıcak, vatandaşa elini uzatan polisi izlemek seyircinin hoşuna gidiyor.