GÜN geçmiyor ki dünyada bir havayolu şirketinin zor duruma düştüğünü duymayalım.
Geçen hafta ABD’nin anlı şanlı havayollarından Delta ile United’ın ‘alacaklıların tasallutundan korunmak için’ mahkemeye müracaat ettiğini öğrendik. ABD İflas Kanunu’nun 11. Bölümü (kısaca Chapter 11 olarak bilinir), bizim İcra ve İflas hukukumuzda ‘konkordato’ diye bilinen bir yaklaşımı derpiş eder.
Kısaca mahkeme, kesin iflas kararı almadan önce, tabiri caizse bir ‘ateşkes’ ilan eder. Alacaklıların, zordaki şirketin çalışmasına engel teşkil edecek haciz ve tedbir teşebbüslerini askıya alan bir hukuki koruma inşa eder. Bu ara devrede bir kurtarma planı hazırlanır. Bu planın hazırlanmasına ve şirketin her tür girdi çıktısına, mahkemece atanmış ‘mütevelliler’ nezaret eder.
* * *
Hazırlanan plan (yüzdürme projesi) alacaklılar ve hissedarlar tarafından incelenir. Taraflar, hákim huzurunda bunu kabul veya reddeder. Kabul ederlerse, proje yürürlüğe girer. Ancak tarafların ret kararı, hákimi bağlamaz. Hákim, uygun görürse, tarafların mutabakatını aramaksızın kendisi bu ‘yüzdürme projesini’ onaylayabilir.
Amerikan hákimleri, firmaların iflasına kolay kolay hükmetmez. Amaç, firmaları yaşatmaktır. Bu gelenekten dolayı, zora düşen şirketlerin, ‘Chapter 11’ koruması için mahkemeye müracaat etmesi olağandır. Ayıp da addedilmez.
Bu olayı yazı konusu yapmamın iki sebebi var. Birincisi, söz konusu havayolu şirketleri, artan benzin fiyatları yüzünden zora düştüklerini ileri sürüyorlar. Bundan daha gayri iktisadi bir argüman olamaz. Acaba, zora düşmeyen havayolu şirketleri, benzini daha mı ucuza alıyor? Bir piyasada, şartlar sektör aleyhine değişmişse, bütün firmalar bundan etkilenir; ama hepsi bir anda acze düşmez.
Bu kabil durumlarda, firmaların ‘krize dayanıklılığı’ ön plana çıkar. Yani, önce bünyesi zayıf olanlar devrilir. Bu da serbest pazar ekonomisinin öngördüğü ‘seleksiyon’ sürecine uygundur. Kaldı ki, akaryakıt fiyatı, uçaklar için arttı da, otobüsler veya otomobiller için artmadı mı? Akaryakıt fiyatlarının artması, sonunda taşımayı pahalaştırır. Pahalı taşıma da ekonomiyi yavaşlatır.
Pahalı taşıma maliyetine göre, yaşam ve üretim biçimi yeniden şekillenir. Bu da yeni şartlara uyumdur; evrensel bir felaket değildir. Konuyu ele alışımın ikinci nedeni, uzun yıllar ‘regulated’ (piyasaya giriş çıkışların kamu otoritesinin iznine bağlı olduğu ve fiyatların kartel tarafından belirlendiği ve kamu tarafından denetlendiği) bir ortamda çalışan havayolu şirketleri, galiba 1980’lerden sonra yürürlüğe giren ‘deregulasyon’ (kamu müdahalesi olmayan rekabet) ortamına ayak uyduramadılar.
* * *
Bence esas sorun, havayolu şirketlerine, devletlerin ‘örtülü desteğinin’ devam etmesidir. Yoksa adil rekabet, taşları çoktan yerine oturtur; havayolları da ikide bir zora düşmezdi.
Son Söz: Uçmak pahalıysa, pahalıdır; zorla ucuzluk olmaz.