Paylaş
İş âleminin içine girdiği ekonomik büzülme, aşinası olduğumuz bir şarkıyı tekrar meşhur etti. Şarkı, bankaların zulmü karşısında inim inim inleyen zavallı sanayicilerin halini anlatıyor. Hatta şarkının bu seferki güftesine, bankaların sıkışık duruma düşmüş sanayicinin ‘‘karşısına geçip, keyif çattığı’’ ibaresi de eklenmiş. Neresinden bakılırsa bakılsın, yanlışlarla bezenmiş bir garip anlatım.
İş hayatında, genelde şirketleri, özellikle de bankaları bekleyen iki tehlike vardır. Bunlardan birincisi ‘‘kârsızlık’’, ikincisi ‘‘nakitsizlik’’ (likidite krizi) hastalığına düçar olmaktır. Bankacı Dr. Vural Akışık'ın benzetmesiyle ‘‘nakitsizlik, bir banka için trafik kazasına uğramak, kârsızlık ise vereme tutulmaktır’’. Verem, zamanla tedavi edilebilir. Trafik kazası ise, ölümcül olabilir. Bankaların ‘‘nakitsiz’’ kalması, sanayi şirketlerinin ‘‘nakitsiz’’ kalmasına benzemez. Bankanın tüm işi ‘‘para’’dır. Parasız kalmış, yani ‘‘likiditesini kaybetmiş’’ bir bankanın, kârı ne kadar iyi ve öz kaynakları ne kadar kuvvetli olursa olsun, yaşama şansı yoktur. Çünkü, mevduat sahibi gişeye dayandığında, ona ‘‘şimdi paramız yok, haftaya gelin’’ demek olmaz. Bu dendiği an, sonun başlangıcına gelmiş olunur. Bu sebeple bankacılar ‘‘hiçbir şeyden korkmazlar, likiditelerini kaybetmek kadar’’.
Kriz zamanları, yani halkın tasarruflarını kısa vadeli nakitte tutma arzusunun kuvvetli olduğu günlerde, bankalar hemen ‘‘nakit varlıklarını artırma’’ kararı alır. Nakit pozisyonlarını güçlendirmek isteyen bankaların aklına gelen iki tedbir,
1) Yeni kredi açmamak, yetmezse, 2) Açılmış kredileri geri çağırmaktır.
Buna İngilizce'de ‘‘credit crunch’’ denir.
Bankaların kredileri ‘‘kat etmek’’ için uyguladıkları ‘‘kalleş’’ yöntem ise, kredi müşterisinden ‘‘anormal derecede yüksek faiz’’ istemektir. Bu durumda kredi müşterisi sanayiciler, ‘‘kırk katır mı, kırk satır mı’’ tercihini yapmak durumunda kalır. Çoğu zaman netice ‘‘hem kırk katır, hem de kırk satır’’ haline dönüşür. Çünkü kredi müşterisi, kârına zararına bakmayıp, satış yaparak topladığı parayla krediyi kısmen kapar. Kalana da yüksek faiz ödemeye devam eder. Günün sonunda ortaya çıkan tablo şöyledir: Bankanın nakit durumu bir miktar iyileşmiş ama sorunlu kredileri artmıştır. İki etkinin yekûnu çekildiğinde ‘‘aktif kalitesi düşmüş’’ bir banka bilançosu oluştuğu anlaşılır. Bankaların, sıkışık duruma soktukları sanayicinin karşısına geçip, keyif çatması söz konusu olamaz. Olsa olsa, onların durumuna bakıp, kendileri için kara kara düşünmeleri gerekir.
* * *
Bankalardan yapılan yüksek dozlu şikâyetlerin gerisinde, bankaların çok para kazandığı gibi ‘‘doğru olmayan’’ bir inancın yattığı kanaatindeyim. Ülkemizdeki bankalar içinde para kazananların hepsi, bunu ‘‘açık pozisyon’’dan elde etmektedir. Yüksek maliyetli mevduattan gelen parayı hazine bonosuna yatırarak veya riskli müşterilere yüksek faizle ödünç vererek, bankalar para kazanamaz. Rivayet oradaysa, hesap (enflasyon muhasebesi) buradadır.
SON SÖZ: Kredi müşterisini batıran banka, kendini batırır.
Paylaş