AZ gittik, uz gittik; dere tepe düz gittik. Bir de arkamıza baktık ki, gele gele Ecevit'in ‘‘ak’’ günlerinden Erdoğan'ın ‘‘ak’’ partisine gelmişiz.
Kaderin cilvesi, akpartici Erdoğan'a, iktidarı kim devretmiş? Akgüncü Ecevit. Ecevit ne demişti bu topluma: ‘‘Ne ezilen, ne ezen; insanca, hakça bir düzen.’’ Bu dediğini yapmak için devrimci (veya devirici) değişimleri gerçekleştirmek istiyordu. Muhafazakár karşıtları Ecevit'e, ‘‘Sakın böyle işlere kalkışma, yoksa düzen altüst olur’’ demişlerdi. Keskin dilli slogan ustası Ecevit,‘‘Bırakın alt, üst olsun; belki de bu düzenin altı, üstünden iyidir’’ diye cevap vermişti. Hey gidi günler hey!
Bu son otuz yılda kimler geldi, kimler geçti. Arjantin ‘‘Peronizm’’inin Ortadoğu versiyonu olan ‘‘Babaizm’’ yaratıcısı ve büyük üstadı Demirel ve onun veliaht prensesi Çiller... Vizyon, misyon ve transformasyon ustası Özal ve kendisinin iş bitirici asi várisi, nam-ı diğer AB'ci Yılmaz... Kadayıf kızartma uzmanı, milli (yani dini) görüşçü Erbakan. Bu kimseler, son otuz yıla damgasını vurmuş siyaset adamlarımızdır. Pek tabii bu listeye, siyasi balans ustalarının piri, Evren Paşa'yı da eklemek gerekir. Ne yazık ki onların tüm gayretlerine rağmen, dünya ülkelerinin iktisadi gelişmişlik sıralamasında Türkiye'nin yeri, bu devrede değişmedi, hatta geriledi. Demek ki iyi niyet, gayret ve halkın ıstırap çekmesi yetmiyor.
* * *
Henüz başbakan olmasa da, şimdi işbaşında Erdoğan var. Kendisinin, TV'den de yayınlanan bir konuşmasında ‘‘yoksulluk ve yolsuzluk’’ ilişkisiyle ilgili olarak yaptığı bir tespiti irdelemek istiyorum. Erdoğan, Türk halkının önemli bir bölümünün içinde bulunduğu yoksulluk halinin, yolsuzluktan kaynaklandığını söyledi. Zaman zaman başkalarının da kullandığı ‘‘ülkemiz çok zengindir ama’’ diye başlayan bir ibareden sonra, ‘‘Eğer yolsuzluklara engel olunursa, yoksulluğun da kendiliğinden biteceğini’’ söyledi. Diğer bir deyişle, yoksulluktan kurtulmak için, kimsenin daha fazla çalışmasına gerek olmadığını, yolsuzluklar önlenince halkın zenginleşeceğini ifade etti.
Bu tespit yanlıştır. Yani, Türkiye'de nüfusun önemli bir kısmının yoksul olmasının sebebi, yolsuzluk değildir. Pek tabii yolsuzluk, hem ekonomide verimliliği düşürür, hem de gelir dağılımını bozar. Böylece, ortaya ‘‘yeteri kadar zengin olmayan ve üstelik milli gelir dağılımı bozuk’’ bir ülke çıkar. Dolayısıyla, ülkedeki yoksulluğun ortadan kaldırılması için yolsuzlukla mücadele şarttır. Ama bu doğru saptamanın otomatik türevi ‘‘yolsuzluk gider, yoksulluk biter’’ değildir. Yoksulluğun sebepleri çok daha derindedir.
* * *
Türkiye'de yoksulluğun da yolsuzluğun da ‘‘ana sebebi’’, Erdoğan'ın o günkü konuşmasında da yer alan ‘‘devlet, işsizlere iş bulmalıdır’’ ibaresinde gizlidir. Devleti ‘‘ekmek kapısı’’ olarak görmek ve göstermek, bir yerde yolsuzluğu teşviktir. Çünkü, yolsuzluk, devletten çalmaktır. Birbirinden çalmaya hırsızlık denir. Bir ülkede önce millet vardır. Milli geliri, millet yaratır. Devlet, milletten geçinir. Devlet, milletten geçindiği sürece, hem devlet hem millet yaşar. Eğer millet, devletten geçinmeye kalkarsa, hem millet, hem de devlet batar. Örnekleri ortadadır. Bütün vatandaşlarına iş bulan devlet, sosyalisttir. Teklif buysa, açık olalım.