HER yıl olduğu gibi, bu yıl da ekonomiyi beş kriter üzerinden değerlendirmek istiyorum.
Bu kriterler sırasıyla 1) Büyüme, 2) Enflasyon, 3) Cari İşlem Dengesi, 4) İşsizlik ve 5) Gelir dağılımı’dır. Bir ekonomiyi değerlendirirken başka mihenkler de kullanılabilir. Bunlar arsında, kamu finansman dengesi veya daha çok bilinen adıyla 6) bütçe açığı, 7) ücret artışları, 8) faizler, 9) kapasite kullanımı veya "üretim açığı" gibi önemli göstergeler sayılabilir. Hatta "demokratik sürecin işleyişi" veya ülkemizdeki adıyla "siyasi istikrar" bile ekonomi değerlendirme kriterleri arasında bulunabilir. Benim tercihim, entegral olarak neticede herşeyi kapsayan ilk beş kritere sadık kalmaktır. Notları, 5 üzerinden vereceğim. 5, pekiyi; 1, zayıf.
1) BÜYÜME: Bir yıl içinde sanki iki değişik yıl yaşandı. Yılın ilk yarısında coşan ekonomi, ikinci yarısında yavaşladı. Uzun zamandır alıştığımız yüzde 7 ve üstü büyüme performansı geriledi. Yıllık büyümenin yüzde 5 dolayında kalma ihtimali yüksek. Yıl sonu notu: 3
2) ENFLASYON: Ekonominin müzmin derdi olan enflasyon, Merkez Bankası’nın "Dalgalı kur altında, enflasyon hedeflemesi" uygulamasına geçtiği ilk yılda hedeften yüzde 100 şaştı. Enflasyonda 2005’e kadar süren düşüş durdu ve tekrar yüzde 10 düzeyine tırmandı. Yıl sonu notu: 2
3) CARİ İŞLEM DENGESİ: Mutlak rakam olarak 34 milyar dolara dayanan ve oransal olarak milli gelirin yüzde 9’unu bulan cari açık, ekonominin "yumuşak karnı". Ancak, cari açığın bu şekilde büyümesi, enflasyonu düşürmek için inatla, ısrarla ve körü körüne uygulanan "yüksek faiz-düşük kur politikasının" doğal sonucu. Bu sonuca kimsenin şaştığını sanmıyorum. Hatta ne güzel, el parasıyla keyif sürüyoruz diyenler bile olabilir. Yıl sonu notu: 2
4) İŞSİZLİK: Çalışma yaşına geldiği için işgücüne katılanların çok büyük bir kısmının, ne hikmetse iş aramayıp, anketlere "işim, mişim yok; ama iş miş de aramıyorum" şeklinde cevap vermeleri sayesinde, işsizlerin, toplam işgücüne oranı binde 6 oranında azalarak yüzde 9.1’e geriledi. Bu yüzdede bir işsizlik bile yeteri kadar kötü. Yıl sonu notu: 2
5) GELİR DAĞILIMI: Kentlerde yaşayanların nüfusunun köylerde yaşayanlara oranla artması, ortalama eğitim düzeyinin yükselmesi, hizmetler sektörünün milli gelir içindeki payının artması ve reel fazilerin geçen yıllara kıyasen düşmesinden dolayı gelir dağılımında bir düzelme sağlandı. Yıl sonu notu: 4
Karne Ortalaması: 2.6.Sonuç: Sınıfı geçer.
’Devalüasyon dalgası’ yılın olayı oldu
YILIN ekonomik olayı, şüphe yok ki, mayıs-haziran aylarında yaşanan "devalüasyon dalgası"dır. Bir süredir "döviz fiyatları artmaz" varsayımına göre pozisyon alıp ona göre davranış biçimiyle Türk piyasasında at koşturanlar, mayıs-haziran aylarında epey uykusuz gece geçirdi. İki aşamada Türk Lirası’nda yüzde 30 değer kaybına sebep olan devalüatif kur dalgası, Hükümetin üzerinde durduğu zemini sallayıp, moralini çok bozdu. Allahtan, hem olayı tetikleyen dış etkenler kendiliğinden ortadan kalktı, hem de ülke ekonomisine egemen olan akıldanelerinin sıkı sıkıya sarıldıkları, "yüksek faiz-düşük kur" politikasının icabı derhal yerine getirildi. Faizler gaddarane arttırılarak, kur baskı altına alındı. Londralı bankerlere ve onların yerli işbirlikçilerine, "kokmayın bir yıl daha faizleri indirmeyiz" diye güvence verildi. Yabancı fon yöneticileri de "heryerde var, ama böyle kaymaklısı yok" diyerek, yüksek faizli Türk Hazine káğıtlarına yumuldular. Döviz fiyatları neredeyse başlangıç düzeyine kadar geriledi. Onlarda bu iştah, bizde de bu fahiş faiz ödeme gücü oldukça, kurların "yumuşak" bir düzeltme yapması ihtimali kalmadı. Her ihracatçı sanayici, aynı zamanda bir ithalatçıdır diyen iş adamlarımız, hem ağlamakta hem de düşük kurun nimetlerinden de yararlanarak çarkı çevirmeye devam etmekteler.
Yılın sözünü Babacan söyledi
BU yılın dikkat çeken bir olayı da özellikle Yunan bankerlerinin Türk bankalarını ele geçirme arzularının "kuvveden, fiile" (düşünceden, eyleme) çıkması oldu. Bu gelişmeler üzerine fikri sorulan BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu) Başkanı, Türk bankalarının yabancıların eline geçmesinden çok da memnun olmadığını ifade etti. Geçen cuma günü Ekonomi Bakanı Ali Babacan, Odalar Birliği’nde yaptığı bir konuşmada Kurul Başkanı’nı haşlayıp, yılın sözünü söyledi. Haberi yazan gazetecinin "yabancı banka gelmesin, çocuğun işsiz mi kalsın" şeklinde özetlediği konuşmasında Bakan Babacan, "sermaye hareketlerine sınırlama getirilmelidir diyenlerin, benim çocuğum işsiz kalsın, umurumda değil" demek istediklerini söyledi. Ben de tam aksi şekilde konuşabilirim. Yabancı sermayeye hareketleri, faiz ve sair iktisadi politikalarla teşvik edilmeli, hiç bir kısıtlamaya tábi tutulmamalı diyenlerin aslında, "benim çocuğum işsiz kalsın, umurumda değil.Ben günümü gün etmek istiyorum" demek istiyorlar diyebilirim.
IMF iktisatçılarından profesör Eswar Prasad ve profesör Raghuram G.Rajan, "yabacı sermaye girişleriyle, milli gelir büyümesi arasındaki ilişkiyi" inceleyen bilimsel bir çalışmayı 25 Ağustos 2006’da Teksas’da verdikleri bir konferansta dünyanın dikkatine sundu. Uzun çalışmanın sonucunu özetleyeyim: "Sermaye girişi, sanayileşmiş ülkelerde büyümeye yardım ederken, sanayileşmemiş ülkelerde büyümeye yardımcı olmuyor."