BANKALARLA ilgili olarak yapılan operasyonlardan sonra, bir kez daha anladım ki, serbest pazar ekonomisinin nasıl işlediği konusunda toplumun kafası çok karışık.
Önce pratik bir soru sorayım: Diyelim bir bankada 8 katrilyon mevduat var. Yani vatandaşlar gelirlerinin bir kısmını tüketmemiş, biriktirmiş. Bunu da götürmüş bir bankaya yatırmış. O banka da bu paraları işadamlarına kredi olarak vermiş. Bu işadamları da ödünç aldıkları paralarla, fabrikalar kurmuşlar, insanlara iş vermişler, ihracat yapıp ülkeye döviz kazandırmışlar, mükellef veya sorumlu olarak çeşitli vergiler ödemişler, kültür ve hayır işlerine yardım etmişler. Yani memleket için çok güzel şeyler yapmışlar. Dikkat edin, bu paraların bir kısmını hortumlamışlar, kendilerine yurtiçinde yalılar, yurtdışında konaklar, özel uçaklar ve şehir hattı vapuru kadar yatlar almışlar, İsviçre'de numaralı hesaplara yedi sülalelerine yetecek kadar para depolamışlar demiyorum. Bunların hiçbirini yapmamışlar. Vatanı kalkındırmak, insanlara yararlı olmak için gece gündüz demeden çalışmışlar. Ancak, ama kocaman bir ancak, aldıkları paraların yarısını batırmışlar. Yani halkın 8 katrilyon emanet ettiği bankada şimdi sadece 4 katrilyon lira var. Şimdi ne yapalım? Siz söyleyin. Mesela o bankada mevduatı olanlara diyelim ki, sizin paranızın yarısı maalesef uçtu gitti. İşadamlarımız, ülke için çalışırken, aldıkları ödünçleri şanssız bir şekilde batırdı. Siz de bir babalık yapın, bankadaki paranızın yarısını bu işçi babası vatansever işadamlarına helal edin. Eğer bu teklifi beğenmediyseniz, ikincisine geçelim. Devlet, bu bankada batan para için, halktan vergi toplasın, bankaya karşılıksız olarak versin ve ne banka sahibinin, ne de batakçı işadamlarının üstüne gitmesin. Gitmesin ki, banka batıran banka sahibi, bankasını; ödünç parayı deve yapan işadamları da şirketlerini yönetmeye devam etsin.
* * *
Şimdi gelelim işin teorisine. Bu álemin kanunları şunu söylüyor: Eğer bir ülkede ‘‘finansal sistem’’ (ki reel sektörün aynadaki görüntüsüdür) dengelerini kaybetmişse, o ülkede ekonomi yanlış işliyor-yanlış yönetiliyor demektir. Bir ülkede fabrikalar, köprüler, tüneller, hava limanları, oteller, gökdelenler, barajlar inşa edilmesi (ki, bunlar milli geliri artırmak için gereklidir) o ülkeyi iktisadi krizlerden kurtarmıyor. 1929 Dünya Buhranı, fabrikasızlıktan çıkmadı. Sovyetler Birliği ve uyduları fabrikasızlıktan çökmedi. Üstelik herkesin işi de vardı. Finansal değerler bozulduğu için, Amerika'da buhran çıktı, Sovyetler hepten çöktü. Çökünce de işsizlik ve fakirlik arttı. Sürekli olarak ‘‘kár’’ kavramı üzerinde durmamdan sıkılan işadamları, bana telefon edip ‘‘Kárdan önemli olan şeyler var; bunların başında ülkenin kalkınması ve halkın iş bulması gelir’’ diyorlar. Gel de çat diye ortadan çatlama. İşte o zaman anlıyorum ki, ya bu ilahi düzen hakkında hiçbir fikirleri yok, ya da bulanık suda balık avlamaya çalışıyorlar. İşte bu yüzden halkı, ülkedeki yangını çıkaranları bırakıp, söndürmeye çalışanları pataklamaya tahrik ediyor.