Vur, fakat dile!

BDDK'nın ‘‘Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı Gelişme Raporu’’nu geçen haftalarda yayınlanmasından sonra, bankaların içinin boşaltılması hakkında, gazetelerde ciddi hatalarla dolu haber ve yorumlar yayınlandı.

Holding bankacılığı denilen ‘‘ahlaki zafiyete’’ açık sakat şirket yapılanmasının, bu ülke ekonomisinin canına okuyacağını, en az yirmi yıldır, ısrarlı bir şekilde yazmakta olan bir ekonomi yorumcusu olarak, bu yazılanları da eleştirmek bana düşer diye düşündüm.

* * *

Halihazırda ortada dolaşan iddia şu: Son yıllarda, kamu ve özel bankalarda batan paranın miktarı 39 milyar dolardır. (Bir başka hesaba göre 47 milyar dolar.) Buharlaşan paranın, 17 milyar doları, batan ‘‘özel’’ bankaların, TMSF'ye (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na) devredildiği günler itibariyle birikmiş zararları toplamıdır. Bunun 11 milyar dolarını, patronlar kendi şirketlerine kredi olarak almıştır. Yani banka patronları, kendi bankalarının içini 11 milyar dolar boşaltmıştır. Ya da hortumlamıştır.

* * *

Bankası olan bir iş adamı, bankasını nasıl hortumlar? Bunun en bilinen yolu şudur. İş adamları (ki, çoğu hiç bir işten çakmaz) kárlı çalıştırmayı beceremediği, kaynak yaratamayan ve başka bankaların kredi vermekten kaçındığı şirketlerine, öncelikle kamu bankalarından, olmazsa kendi bankasından veya diğer bankalardan (karşılıklı) kredi alır. Şirketler, aldıkları bu kredilerle, patrona avanta çıkacak çeşitli makine yatırımı, inşaat, dekorasyon, reklam ve satınalma işlemleri yapar. Şirketlerin harcadığı paraların bir kısmı, patronların yurt dışındaki özel hesaplarına ‘‘komisyon’’ olarak aktarılır. Böylece patronlar, şahsen zenginleşirken, sahip oldukları şirketler, yüksek amortisman, yüksek finansman gideri, yüksek masraf, yüksek ham madde maliyeti, düşük kapasite kullanımı ve düşük fiyatlandırma yüzünden zararına iş yapmaya mecbur kalıp sürekli zarar eder hale gelir. Pek tabii bu durumdaki şirketler, banka borçlarını ödeyemez. Alacağını tahsil edemeyen holding bankaları, nakit açıklarını, yüksek maliyetli mevduatla kapatır. Patron döner, bankasının bu yüksek kaynak maliyetini, kendi borçlu şirketlerine faiz olarak bindirir. Günün sonunda holdingin, önce borçlarını ödeyemeyen şirketleri, sonra da onlara borç veren bankası batar. Ama patronlar, zengin yaşamaya devam eder.

* * *

Ancak, yaşadığımız somut olayın başka yönleri de var. Türkiye'de, kamunun finansman açıklarını kapamak için, para piyasasını ‘‘hortumlayan’’ Hazine yüzünden, son 20 yılda reel kredi faizleri anormal derecede yüksek seyretmiştir. Üstüne, ‘‘kur çıpasıyla enflasyon düşürme’’ projesi 2000 yılının sonbaharında çökmüş, ama inat yüzünden Şubat 2001'e kadar sürdürülmüştür. Bu sürede ve takip eden kriz yılında, hem banka, hem de reel kesim şirket bilançoları felaket derecede kötüleşmiştir. Bilinmesi gereken şudur: Batakçı banka patronların, hortumladıkları miktar kesinlikle 11 milyar dolar değildir. Bu paranın önemli bir kısmı ‘‘zararla’’ buharlaşmış veya mevduat sahibine faiz olarak ödenmiştir. Bir kısmı da Merkez Bankası'na faiz geliri olarak geçmiştir. Bu süreçde, hem çok kaynak heba olmuş, hem de bankalarda parası olan ve hatta olmayan herkes bir miktar ‘‘hortumcu’’ olmuştur.

Son Söz: Ormana verdiğimiz zarar, çaldığmız oduna değmez.
Yazarın Tüm Yazıları