Vergi ve idaresi

KAPİTALİST, yani serbest pazar sisteminde, ‘ekonominin yönetimi’ denince, aslında iki şey kastedilir. Birincisi ‘maliye’nin, diğeri ‘para’nın idaresidir.

Maliye politikasının amacı, en geniş anlamda devlet bütçesinin denk olmasını temindir. Burada denkliği, kamu gelirlerinin kamu harcamalarına mutlak eşitliği şeklinde anlamamak gerekir. Nitekim, Avrupa Birliği mali kriterleri, üye devletlerin, milli gelirlerinin yüzde 3’ü dolayında bütçe açığına izin vermektedir. Bu da bir bakıma denk bütçe demektir. Bir ülkenin maliye politikasını ‘Maliye Bakanlığı’ yürütür. Ekonominin yönetiminde diğer ayak, para politikasıdır. Bunu da Merkez Bankası idare eder. 1980’lerden sonra, ekonominin parasal yönü, reel yönüne göre daha popüler oldu. Bu yüzden, ülkelerin ekonomisi, merkez bankası başkanlarından sorulur gibi bir kanaat var. Nitekim, çok az kimse Amerikan Maliye Bakanı’nın adını bilirken, herkes Amerikan Merkez Bankası (FED) başkanı Greenspan’i tanımaktadır.

* * *

Ekonomi yönetimi açısından asıl önemli olan maliye politikasıdır. Maliye, iki bölümden oluşur. Birinci bölüm ‘gelirler’in ikinci bölüm ‘giderler’in idaresidir. Gelir idaresi daha önemlidir. Bu yüzden maliye bakanlığı denince, akla gelir toplama yani ‘vergi’ gelir. Vergi denince de kuşkusuz ‘vergi denetimi’. Kamuda maliyecilik, ‘finansmancılık’ değildir. Nitekim ülkemizde maliyeci kelimesiyle kastedilen de vergi uzmanlığıdır.

* * *

Ekonomiyi yönetmenin zor yanının, bütçe denkliğini sağlama, bu denkliği sağlamanın güç yanının da devlete gelir sağlama, yani ‘vergi toplama’ olduğunu vurgulamış olduk. Ekonomiyi yönetmenin en zor yanını üstlenmiş olan teşkilat şimdi ‘Gelirler Dairesi Başkanlığı’ adı altında yeniden örgütlenmektedir. Bu amaçla yoğun çalışmalar yapılmış bulunuyor. Esasen vergi ve idaresi, Osmanlı’dan beri en çok incelenen, en çok yabancı uzmana başvurulan ve en çok reform edilen devlet işidir. Bu seferki çalışmalar da, bazı tabular hálá yıkılamadığı için tıkanmış durumda. Bu tabulardan birincisi; bürokrasinin, devleti hükümete rağmen yönetme arzusudur. Bürokraside inanılmaz derinlikte bir ‘özerkleşme’ tutkusu var. Bunun gerekçesi olarak da ‘siyasi baskılardan korunmayı’ öne çıkarıyorlar. Siyaset bu bağlamda, devletin uzun vadeli yüksek çıkarlarına ters düşen kötü ve çirkin bir etkileme anlamına geliyor. İkinci tabu ise bürokrasideki kast düzeni ve unvan rantlarının korunması. Hal böyle olunca, ortaya bir türlü yalın, etkin ve demokratik bir örgüt modeli konamıyor. Mesela, vergi denetimi halen ‘maliye müfettişleri’, ‘hesap uzmanları’, ‘gelirler kontrolörleri’ ve ‘vergi denetmenleri’ tarafından yapılıyor. Yalın bir örgüt modelinde, vergi denetiminin tek bir çatı altında toplanması gerekir. Böylece, eldeki elemanlar arasında en etkin iş bölümü yapılabilir. Ayrıca en alt rütbeden mesleğe giren bir kişinin, gerekli sınavları geçerek en üst unvana ulaşması imkán dahiline girer. Bu, hem mevcut çalışanların motivasyonunu, hem de memurluğun cazibesini artırır. Vergi denetimi yapan birimlerin arasına duvarlar örmek, verimsizlik inşa etmektir. Reform için ‘sıfır bazlı’ düşünmek gerek.

Son Söz: Gelecek, geçmişe ipotekli olamaz.
Yazarın Tüm Yazıları