PARA, iktisatta kavranması en zor kavramlardan biridir. Para tanımı içine neyin girdiği belli değildir.
İngilizce’de ‘ben-sana-boçluyum’ demek olan ‘I-owe-you’nun okunuşunu sağlayan ‘IOU’, sözü veya yazısı aslında bir paradır. Çünkü bir alış-veriş işleminin gerçekleşmesini sağlamıştır. Bakkaldan sigara alan ve parasını ertesi gün ödeyeceğini söyleyen kişi, o an para yaratmış demektir. Genellikle para denince akla, dolaşımdaki basılı para gelir. İktisatçılar bu miktara, önce vadesiz mevduatı, sonra vadeli mevduatı ekleyerek iki ‘para miktarı’ büyüklüğü daha bulur. Türkiye’de halkın bankalarda önemli miktarda döviz tevdiat hesabı olduğu için, DTH’ler de para miktarı (hacmi) hesabına dahil edilmektedir. Böylece ortaya bir de ‘döviz mevduatı dahil toplam para’ kavramı çıkmıştır.
Bu noktada akla derhal, madem Türkiye’deki bankalarda bulunan döviz hesapları, para hacmi toplamına girmiştir, niçin cepteki dövizler bu toplama dahil değildir sorusu gelmektedir. Biraz daha geniş düşünürsek, Türklerin yurt dışında tuttukları, ama yurt içi ekonomik faaliyetleri için kullandıkları paralarını da Türk ekonomisini ‘çalıştıran’ geniş tanımlı para arzı toplamına dahil etmek gerekir. Hatta Türkiye’de bolca mevcut ‘sikke altın’ı da bir şekilde bu para hacmi toplamına katmak gerebilir.
* * *
Merkez bankalarının, sistemdeki para miktarını ve kısa vadeli faiz hadlerini belirleyerek, ekonomiyi regüle ettiğine inanılır. Para miktarı, milli gelirden fazla artarsa, bilindiği gibi bu bir ‘şişme’ yani enflasyon yaratır. Merkez bankaları, şişmeleri önlemekle de mükelleftir. Aksi taktirde, miktarı şişen ulusal paranın değeri düşer. Bu ise başlı başına bir sorunlar yumağıdır.
Acaba Türkiye’de Merkez Bankası (MB), para arzını ve kısa vadeli faizleri gerçekten istediği gibi belirleyebilmekte midir? Mesela uzun süredir MB, TL cinsinden kısa vadeli faizleri beklenen ve gerçekleşen enflasyona göre çok yüksek tutmaktadır. Buna da ‘sıkı para politikası’ denmektedir. Bu şartlar altında, ekonominin büzülmesi gerekir. Halbuki MB’nin TL’deki bu tutumu, yurda giren dövizi (parayı) arttırmakta ve üstelik dövizin kısa vadeli faizlerini ‘eksi’ye düşürmektedir. Bu ise tam anlamıyla bir ‘gevşek para politikası’nı temsil etmektedir. Bu durumda ekonomide bir genişleme, hatta patlama yaşanması normaldir. Yoksa olan bu mudur?
* * *
Anlaşılacağı üzere, Türk Merkez Bankası’nın elindeki aletlerin cinsi, Avrupa ve Amerika merkez bankalarının elindeki aletlere benzese de kesinlikle aynı işlevi görmemektedir. Bizim MB’nin, bir elinde ‘kotasyon faizi’, diğer elinde de ‘açık piyasa işlemleri’ bulunmakta, lakin bu levyeler döviz cinsinden paranın faizini ve miktarını ya hiç etkilememekte ya da istenilenin tersi bir etki yaratmaktadır. Sıkı para politikası izliyorum derken, garibim en gevşek para politikasını izlemektedir. Sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ortamda, enflasyonun düşürülmesi için uygulanan ‘örtülü döviz çıpası’ politikası, neticede sisteme ‘bol ve ucuz döviz’ girişine sebep olmaktadır. Bu da iç talebi patlatmakta ve cari açığın piyasaları endişelendiren boyutlara çıkmasına sebep olmaktadır.
Son Söz: Sıkı TL, artı gevşek döviz, eşittir: Gevşek para.