Turgut Özal üfürmesi

EKONOMİDE, daha doğrusu ‘‘döviz-faiz-borsa’’ cephesinde sinyaller iyileşmeye başlar başlamaz, pusuya yatmış cin fikirler ortaya dökülmeye başladı.

Devleti çarpmak için daima cin fikirlere ihtiyaç vardır. Şimdi tekrar tedavüle sürülen bu cin fikirlerin başında da yatırımların hızlandırılması gelmektedir. ‘‘Vay canına!’’ dedirtecek teşvikler vererek yatırımları arttırmaya soyunmanın, devleti soyup soğana çevirtmenin peşrevi olduğunu, yeteri kadar uzun yaşayarak öğrenmiş bulunuyoruz. Hükümete de yoğurdu üfleyerek yemesini tavsiye ederim. Milletin ağzı fena yanabilir.

* * *

Tam bunları konuşurken bir de baktık ki; Turgut Özal aramızdan ayrılalı on yıl olmuş. Turgut Özal'ın birinci ölüm yıldönümünde ANAP İstanbul il teşkilatı bir anma toplantısı tertip etmişti. Bu toplantıya, kendisini değişik açılardan anlatabilecek dört konuşmacı davet edilmişti. Bunlardan biri de bendim. Diğerleri Sakıp Sabancı, Mükerrem Taşçıoğlu ve ANAP'lı bir milletvekiliydi.

Konuşmamda Turgut Özal için ‘‘komplekssiz Türk’’ demiştim. Özal'da muhteşem bir kendine güven vardı. Zaten, ‘‘öfori’’ (euphoria) kelimesini de Özal zamanında öğrenmiştim. Çünkü, rahmetli hakkında bu kelime birkaç kere kullanılmıştı. Bu sözcüğün luügattaki karşılığı ‘‘kendini aşırı derecede iyi hissetme hali’’ olarak verilmiştir. Ben de ‘‘öfori’’nin Türkçe karşılığı ‘‘üfürme’’ olabilir diye düşünmüştüm. Turgut Özal, bu ülkede gerçekten bir rüzgar estirmiştir. Tabiri caizse, üfürüğü her bakımdan çok kuvvetliydi. Hem istediğini uçurur, hem de hayale daldı mı, kendi de uçar giderdi.

* * *

Siyasilerin ‘‘Özal'dan sonra durmuş olan kalkınma hamlesini başlatacağız’’ şeklinde beyanlarını okuyunca, ikinci bir ‘‘üfürme’’ devresi mi geliyor diye düşündüm. Özal, kuşku yok ki, 1979 ekonomik bunalımından çıkışta, Demirel'in sağ kolu olarak önemli bir rol oynamıştır. Ancak onu unutulmaz yapan, Amerikalı Reagan ve İngiliz Thatcher'le birlikte dünyada yükselen yeni ekonomik modelin Türkiye'deki temsilcisi olmasıdır. O modelin üç ayağı vardı.

1. Stabilizasyon, yani enflasyonun tek haneli rakama indirilmesi.

2. Özelleştirme, yani devletin malik-müreşebbis olarak veya mevzuat yoluyla ekonomiyi tanzim etmesine son vermek.

3. Serbestleştirme, yani mal ve para hareketlerinin önündeki her türlü engeli kaldırmak.

Özal, bunlardan sadece üçüncüsünde başarılı olmuştur. Özellikle birinci maddedeki ‘‘ekonomiyi istikrara kavuşturma’’ hedefinde, bilhassa iktidarının son yıllarında kesinlikle başarısız olmuştur. Pek tabii, acısını fena halde çektiğimiz istikrarsızlığın müellif mimarı Demirel'dir.

* * *

Türkiye için, 1980-1990 arasını ‘‘kazanç yılları’’, 1990-2000 arasını da, ‘‘kayıp yıllar’’ olarak tanımlamak bir gelenek haline geldi. Ben de bu tasnife katılıyorum. Ama bu kazanç yıllarını doğru anlamak gerek. Özal dönemi kesinlikle bir ‘‘sanayileşme’’ devresi değildir. O devre damgasını vuran başarı, ekonomide ‘‘dışa açılma’’dır. Unutulmasın, 1990-2000 arasındaki krizlerin, kötü tohumları da yine bu devrede toprağa atılmıştır. 2003 Türkiye'nin öncelikli meselesi, Özal'ın ihmal ettiği ‘‘istikrar’’ maddesinin gereklerini yerine getirmektir. Özal'ın yaptıklarını tamamlamak isteyenler, işe onun yapamadığı noktadan başlamalıdır.

Son Söz: Fakirliğe giden yol, zenginleşme taşlarıyla döşelidir.
Yazarın Tüm Yazıları