BUNDAN bir süre önce, Şişe Cam şirketlerinde çalışan işçiler, ücret taleplerini işverene kabul ettirmek amacıyla grev kararı aldı.
Bu grev, Bakanlar Kurulu kararıyla ertelendi. İşçilerin bağlı olduğu Kristal-İş Sendikası bu ertelemeye yargıda itiraz etti. Hatırladığım kadarıyla mahkeme, erteleme kararını iptal etti. Bakanlar kurulu, bu arada bir anlaşma olur umuduyla grevi tekrar erteledi. Muhtemelen de öyle olacak.
Güngör Uras Milliyet'te tarafların talep ve tekliflerini özetleyen, Ekodialog ortağım Deniz Gökçe de Akşam'da bu grevin Türk ekonomisine ve özellikle otomotiv ihracatına vereceği zararları vurgulayan yazılar yazdılar.
İş hayatımın kesintisiz on yılı, ağırlıklı olarak kollektif iş hukuku tatbikatıyla geçti. Metal sanayii dalında, toplu pazarlık-toplu sözleşme düzeninin, işveren kesimindeki önemli aktörlerinden biri bendim. Emek ekonomisi, sosyal siyaset ile bireysel ve kollektif iş hukuku sorunlarını, beynim zonklayarak ve tenim yanarak yaşadım. Bu son grev kararı vesilesiyle, ilgi alanımdan çıkarmaya çalıştığım bu konuyu, bu kez bir iktisatçı olarak irdelemek istiyorum.
* * *
Kapitalist sistemde, toplu pazarlık-toplu sözleşme hukukunun amacı, emek fiyatının doğru yerde teşekkül etmesini sağlamaktır. Bunun için bireysel pazarlık güçleri zayıf işçilerin, pazarlık gücü yüksek işveren karşısında, ücret taleplerini teker teker pazarlık etmeleri yerine, kurdukları işçi birlikleri (sendikalar) vasıtasıyla dayatmalarına imkan tanıyan bir ‘‘imtiyazı’’ tesis eder ve bunun kullanılmasını düzenler. Bu imtiyazın adı ‘‘grev’’dir. Yani, talepleri kabul edilmeyen işçilerin, ‘‘işlerini topluca bırakmaları’’dır. Geçen yüzyılın başlarında tek tük görülmeye başlanan grevlerin, emek arzı üzerinde tekelci baskı yaratmaya yarayacağı, bunun da emeğin ‘‘piyasa fiyatı’’nın teşekkülüne engel olacağı düşünülmüştü. Hatta, ABD'de ‘‘grev’’ kural olarak yasaklanmıştı. (Sherman Act) Ancak, özellikle Büyük Cihan Buhranı'ından sonra, işçilerin kollektif pazarlık hakkı olmazsa, emeğin piyasa fiyatının olması gerekenden düşük teşekkül edeceği kanaatına gelindi. 1980'ler grev hakkının kullanılmasının ‘‘suiistimale’’ dönüştüğü devredir. 1990'lardan sonra bütün dünyada grev hakkı, ya gönüllü olarak, ya da hukuken kısıtlandı. En önemli mevzuat değişikliği, işçileri greve çıkan işyerlerinde, işverenin greve çıkanlar yerine sürekli iş akdiyle işçi almasının bir ‘‘yasal’’ olduğunun teslim edilmesidir.
* * *
Türkiye'de de yapılması gereken de budur. Bakanlar Kurulunun grev erteleme gerekçesi geçersizdir. İthalatın serbest olduğu bir ortamda, işçilerin, işverenin monopolistik veya oligopolistik konumdan istifade ettiği tezi fazlaca savunulamaz. Grevleri sendikaların insafına veya vicdanına bırakmak da anlaşıldığı kadarıyla işe yaramamaktadır. Öyle ise, emek piyasasına giriş ve çıkışları kısıtlayan her hareket ‘‘rekabet hukuku’’ açısında iptal edilmelidir. Şişe Cam işçilerinin veya greve çıkan bir başka şirket işçilerinin ‘‘ne biz bu ücrete çalışırız, ne de başkalarını bizim beğenmediğimiz ücretin yarısına dahi çalışmasına izin vermeyiz’’ demelerini hukuken savunmak mümkün değildir.
Son Söz: Arz üzerine getirilen kısıtlama rant yaratır.