Tekdir-i ilahi

TEKDİR, kederden gelir. Azarlama, cezalandırma ve uyarma anlamları taşır. Takdir ise, kaderden. Beğenme, değer verme, bir bakıma Allah'ın olmasını istediği şeyler anlamına geliyor.

Kültürümüz, bu kök anlamdan kalkarak, beğenmediği, kabul etmekte zorlandığı, hatta içinde Tanrıya isyan hislerinin doğmasına sebep olan kötü olay ve oluşumlar için ‘‘takdir-i ilahi’’ değimini geliştirmiştir. Bu, bir kabullenme ifadesidir. İnsanın, felaketler karşısında dayanıklılığını arttırır. Onu, Tanrı'ya karşı gelme günahından korur. Ama nedense kültürümüz, arkadaşım Uğur Özoğuz'un dikkatimi çektiği üzere, tekdirden kalkarak ‘‘tekdir-i ilahi’’ diye bir değim yaratmamıştır. Halbuki, böyle bir değim, belki de ‘‘takdir-i ilahi’’den daha yararlı olurdu. Mesela trafik kazalarını, birer takdir-i ilahi diye görmek, doğa yasalarını anlamamızı ve onlara karşı gelmeyecek şekilde araç kullanmamazı veya yolda yürümememizi sağlayabilirdi. Bir kitlenin (mesela otomobilin) üzerindeki enerji miktarı, ağırlığı ile hızının karesinin çarpımına eşittir. Kısaca, araç ne kadar hızlı giderse; o kadar zor durur. Aynı sorun, viraj alırken de geçerlidir. Araç viraja ne kadar hızlı girerse, savrulmadan dönmesi de o kadar güç olur. Kul değil, Tanrı yasası böyle.

* * *

Ülkemiz, deprem kuşağında. İster öküzün boynuzunu sallaması; ister kadınların kısa kollu elbise giymesi; isterse Afrika kıtasının, Anadolu yarımadasını ittirmesi yüzünden olsun, bu topraklarda daha çoook deprem olacak. Bu takdir-i ilahidir. Bunu Tanrı'ya isyan etmeden kabüllenmemiz lazım. Ancak, depreme dayanıksız binalar inşa edip, onların içinde ölmek bir ‘‘tekdir-i ilahi’’dir. Tanrı bize, depreme dayanıklı bina nasıl yapılır gösteriyor. Tanrının bu konuda neler söylediğini ‘‘inşaat mühendiliği’’ denilen bir mesleği öğrenenler okullarda okuyor. Hayatını, depreme dayanıklı bina nasıl inşa edilir meselesinin halline adamış bilim adamları var. Onlar, sahibi Tanrı olan doğa yasalarını idrak edip, çözümler geliştiriyor. Bütün yapacağımız bu yasalara uymak. Pek tabii, birer takdiri ilahi olan depremler sonunda yine de insanlar ölecek. Ama bugüne göre çok daha az sayıda can kaybı olacak. Yine bazı binalar oturulamaz hale gelecek. Ama çok daha az maddi kaybımız olacak. Depremler, ülkemize bu kadar pahalıya patlamayacak. Bu tutum ‘‘iktisadi davranış’’ın ta kendisidir. Nedense, iktisat denince akla, Merkez Bankası veya Hazine geliyor. Ne ilgisi var Hazine veya Merkez Bankası'nın ‘‘hayatın içindeki’’ iktisatla. Merkez Bankası, anlasa anlasa paradan, Hazine de bonodan anlar. İktisadı, bu kuruluşların sorumluluğuna bırakır, kendimiz gayri iktisadi davranma huyundan vazgeçmezsek, onlar da işlerini doğru dürüst yapamamaz.

* * *

Çok önemli bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Deprem olunca, TV'lere çok sayıda yerbilim profesörü çıkıyor. Eksik olmasınlar bize, depremin neden ve nasıl olduğunu anlatıp duruyorlar. Ama bu hocaların, depremin olup olmamasında hiç bir dahli yok. Deprem, olacaksa oluyor. Halbuki, depremlerden sonra TV'lere, yerbilimciden çok inşaat mühendisliği hocaları çıksa ve binalarınızı şu şekilde inşa edin diye kafamıza çaksa, hepimiz onların dediklerinden faydalanacağız. Anlayacağınız, depremlerin ‘‘takdir-i ilahi’’ yanıyla meşgulüz. Tekdir-i ilahi yönü, ilgimizi pek çekmiyor. Çünkü, orada sorumluluk bize düşüyor.

Son Söz: Doğada, sorun da bitmez, çözüm de.
Yazarın Tüm Yazıları