Tasarruf açığı yok, yatırım açığı var

ÜLKEMİZİN borusu en gür öten sivil toplum kuruluşlarının başında, açık ara Türkiye Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) gelir. 1970’lerde kurulduğundan beri bu böyledir.

Türk ekonomisiyle ilgili olarak fikrine başvurulacak kişilerin başında da Kemal Derviş vardır. TÜSİAD önemli bir kuruluştur. Çünkü hem gücün kaynağı olan paraya sahip büyük sermaye gruplarını temsil eder, hem de sorumlu davranır. İktisatçı Dr. Kemal Derviş de önemli bir kişidir. Bunun kanıtı, sadece kendisinin halen Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın kalkınma bölümünün başında olması değildir. Derviş, Türkiye’nin iktisadi tarihinde bir kilometre taşıdır. Hem ender bulunan niteliklere sahip bir insandır, hem de ciddidir. Geçen hafta Derviş, TÜSİAD’da ekonomimiz hakkında bir konuşma yaptı.

* * *

Derviş’in konuşmasında değindiği konuları irdelemek gerekse rahatlıkla birkaç tane köşe yazısı çıkar. Ben bugün bunlardan sadece biri üzerinde duracağım. O da Türkiye’nin daha hızlı kalkınması için tasarruf oranını arttırması gerekir önermesidir. Bu önerme "tasarruf, yatırıma eşittir" tanımını esas alır. İktisaden doğru olan "hızlı kalkınmak için yatırımların milli gelire oranının artması gerekir" önermesidir. Aslında hızlı kalkınmak için daha fazla tasarruf (yatırım) gerekir demek, iyi mahsul almak için toprağa yeterince su vermek şarttır demek gibidir. Bunu bilmek için uzman filan olmaya ihtiyaç yoktur.

Ancak Derviş’in konuşmasında vurguladığı "cari açık vermek, tasarruf açığını kapatmaz" şeklinde özetlenebilecek bir ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum. Pek tabii bu ayrıntıyı gündeme getirmemin sebebi, benim bu köşede aynı şeyi sıkça tekrarlamamdır. Bir bakıma Derviş’in konuşmasından kendi tezimi destekleyecek malzeme buldum onu size satmaya çalışıyorum.

* * *

İktisat biliminde yer alan tanımlar ve sebep-sonuç ilişkileri, belli şartlar altında, belli ortamlarda yapılan gözlemleri yansıtır. Bu gözlemlerden biri de "cari işlem açığı eşittir tasarruf açığı" önermesidir. Bu ve benzeri gözlemlerin çoğu, gelişmiş ve parası döviz (hard currency) olan ülkelerde ve uluslar arası sermaye hareketlerinin daha çok reel sektör yatırımlarının finansmanı için cereyan ettiği ortamlarda yapılmıştır. Cari işlem açığı, tasarruf açığına eşittir ifadesi, genel değil özel bir hali yansıtır.

Mesela Türk ekonomisinin halen içinden geçtiği "dalgalı kur altında enflasyon hedeflemesi" şartları içinde bu denklik yoktur. Çünkü uygulanan "ulusal paraya yüksek faiz" şeklinde özetlenecek ortodoks para politikası, ekonomiyi soğutmanın tam tersi sonuç vermektedir. Bu şartlar altında "cari açık, tüketim fazlasına eşittir" demek daha doğrudur. Kemal Derviş işte bu noktaya çok nazikçe (neredeyse dediği anlaşılmayacak kadar hafif bir şekilde) parmak basmaktadır. Nitekim Türkiye’de cari açık artmakta, ama tasarruf açığı kapanmak bir yana, büyümektedir. Derviş de üstüne basa basa "iç tasarruf oranı artmalı" demektedir. Derviş’in eksik bıraktığı husus "iç tasarruf oranı nasıl artar" sorusunun cevabıdır. Bana göre "yüksek faiz-düşük kur" politikası terk edilmeden iç tasarruf artmaz. Siz ne diyorsunuz?

Son Söz: Yatırıma dönüşmeyen tasarruf, tasarruf değildir.
Yazarın Tüm Yazıları