YENİ yıla girerken, ekonomi hakkında sorulması ve cevaplandırılması gereken kritik soru şudur: Üç yıldır devam eden ve özellikle 2004 yılında elde edilen göz kamaştıran iktisadi performans, sürdürülebilir mi?
İktisatçılar arasında genel kabul görmüş bir konuşma formatı vardır. Bu formata göre iktisatçı, belli bir sonucun ortaya çıkacağını ne kadar kesin bir dille ifade ediyorsa, zamanı konusunda o kadar muğlak olmalıdır. Tarih verme konusunda ne kadar kesin konuşuyorsa, ne olacağını o kadar muğlak bir dille anlatmalıdır.
Pek tabii bu şekilde kaypak konuşmanın bilimsel bir gerekçesi vardır. Büyük ustalarımızdan Hayek’in tanımıyla ‘iktisat, insan yapması değildir; ama içinde insan vardır’. (Economics is not man-made, but there is men in it.) İçinde insan olan bir sistemin davranışı hakkında kesin bir modelleme yapmak mümkün değildir. Çünkü ekonominin aktörleri (yani devlet, şirketler ve bireyler) kararlarını ‘beklentilere’ göre alırlar. Beklentilerin ise ne olduğu belli değildir. Bu durumda iktisatçı, kendi beklentilerine ve varsayımlarına göre kestirimde bulunur.
* * *
Son yıllarda, Türk ekonomisi ile Arjantin ekonomisi arasında bir benzerlik kurma sıkça rastlanan bir öngörü yöntemi oldu. 2002’den beri sayıları bir hayli azalmış bulunan ‘kötümser’ iktisatçıların başında gelen Erinç Yeldan (Bilkent Üniversitesi’nde profesör) ile Mark Weisbrot adında Amerikalı bir araştırmacı, ‘İkinci Arjantin Türkiye mi?’ diye bir makale yazmışlar. Bu uzmanlara göre, Türk ekonomisinin elde ettiği başarı ‘sürdürülemez’. Dolayısıyla, Türkiye’yi de Arjantin’deki gibi bir finansal kriz beklemektedir. Hatırlanacağı üzere, 1990’ların başında, 40 yıl hiper enflasyonla boğuşan Arjantin, yeni bir ekonomi programına geçmişti. Bu programla, enflasyonu adeta sıfırlamış ve iyi bir büyüme trendi yakalanmıştı. Yazarlara göre, o yıllarda IMF’nin gözdesi haline gelen Arjantin, bu parlak sonuçları, ülkeye giren "sıcak para" ile sağlamıştı. Bu hormonlu büyüme, istihdamı arttırmadığı gibi, kamu borçlarını da arttırmıştı. Arjantin parası, aşırı değerli hale gelmişti. Sonunda, ülke tarihinin en büyük iktisadi krizi patlamış ve moratoryum ilan edilmişti. Dolayısıyla Türkiye’yi de benzeri bir akıbet beklemektedir.
* * *
Bana göre, Arjantin vakasından Türkiye için çıkarılması gereken ders, sıcak paraya dayalı bir büyümenin sürdürülemez oluşudur. Yoksa Türkiye’nin benzeri bir krize yakalanacağını söylemek değildir. Çünkü Türkiye’de halen cereyan eden olaylarla, Arjantin’de olanlar arasında önemli farklar vardır. Bunların başında da, Türkiye’de çok ciddi bir ‘maliye politikası’ uygulanmakta oluşuyla, Türkiye’nin sınai mallar üretiminde geldiği düzeydir.
Ben 2005 yılının Türkiye için bir düzeltmeler yılı olacağını sanıyorum. Bu düzeltmelerin başında da "büyüme" ve ‘değerlenmiş para’ vardır. Ancak, bu düzeltmelerin sert olmasını beklemiyorum. Çünkü daha bir süre, dünyada ‘düşük faiz’ sürecek, Türk devleti de göreceli olarak ‘yüksek reel faiz’ ödemeye devam edecektir. Üstelik bunu, borçların döndürülmesi meslesini gündeme getirmeden yapabilecektir. IMF ile yapılan yeni anlaşma ve AB ile başlayacak katılım görüşmeleri bu sürecin teminatıdır. Dolayısıyla, azalsa bile Türkiye’ye dışarıdan para girişi sürecektir. Para girdikçe de bu oyun sürecektir.