BAŞBAKANErdoğan, yakında çok büyük soygunları açıklayacağını söyledi.
Burada sözü edilen soygun, devletin soyulması. Başbakan, işyerlerinden veya evlerden mal ve para çalınmasından bahsetmiyor. Bankaların veya benzin istasyonlarının silahlı adamlarca soyulması da değil konu. Karayollarına pusu kurup, geçen otobüslerdeki yolcuların kıymetli eşyalarını ve nakitlerini alan eşkiyanın işi de değil başbakanın açıklayacağı soygunlar herhalde. Başbakan, kamu kaynaklarının, yani halktan toplanan paraların, halka hizmet götürülüyor kılıfı içinde kişlere aktarılmasından bahsediyor. Burada soyulan kamudur, devlettir yani halktır.
* * *
Eskiden, yetkili kişilerin, devlete veya temsil ettikleri şirkete ait değerleri üstüne geçirmesine ‘‘irtikáp’’ denirdi. Yine aynı anlamda kullanılan bir başka kelime de ‘‘ihtilás’’tır. Kapma, aşırma kısaca çalma demektir. Tabii çekirdek kavram rüşvettir. Rüşvet, ‘‘bir kamu yetkilisinin, esasen yasal olarak yapmakla mükellef olduğu veya tersine hiç yapmaması gereken bir işi, para veya parayla satınalınabilecek bir değer karşılığı yapması’’dır.
* * *
Bu kabil işlere genelde ‘‘yolsuzluk’’ denir. İngilizcesi ‘‘corruption’’dır. Kelime anlamı yırtılma, hasarlanma, çatlama demektir. Türkçe'de boşu boşuna ar damarı ‘‘çatlamış’’ denmemiş meğer. Yolsuzluk, bütün dünyada vardır. Ülke milli gelirlerinin yüzde 5 ilá 15'nin bu yolla el değiştirdiğini veya ziyan edildiği tahmin edilmektedir. Türkiye'nin milli geliri 180 milyar dolar desek, alt yüzdeden hesaplayarak, yıllık yolsuzluk tutarının 9 milyar dolara varmış olabileceğini söyleyebiliriz. Yolsuzlukları inceleyen, ülkeleri belli kıstasa göre değerleyen ve yolsuzluklarla mücadele için stratejiler geliştiren uluslararası kuruluşlar vardır. Bunlara göre, 2001 yılında yolsuzlukta, dünyanın en temiz ülkeleri 1. ve 2. sırayı paylaşan Finlandiya ve Danimarka'dır. En kirli ülkeleri ise 90. sırada Nijerya ve 91. sırada Bengaldeş'tir. Türkiye, 54. olarak, sıranın ortalarında yer almaktadır. Pek tabii bu ölçümlemeleri mutlak olarak doğru kabul etmemek gerek. Ama ne de olsa yolsuzluğun boyutları ve yaygınlığı hakkında fikir vermektedir.
* * *
Bir ülkede, yolsuzlukların yüksek olmasının, felsefi, siyasi, sosyolojik, iktisadi ve psikolojik nedenleri de vardır. İlk defa 1988 yılında bu konuda bir konferans hazırlamış ve Turgut Özal'ın dünya görüşünün yolsuzluklara katkısını irdelemiştim. Kökleri zannedildiğinden çok derinlerde olan ve ‘‘kamu erkinin, kişisel çıkarlar için kullanılması’’ diye tanımlanan yolsuzluk denilen fenomeni incelemeye devam ediyorum. Yolsuzluğun sebeblerini dokuz başlık altında topladım. Bunların ilk üçünü şöyle özetleyebilirim. 1) İnsanlarda ‘‘vicdan’’ duygusunun gelişmemiş olması. Burada vicdan kelimesi Freud'un ‘‘süper ego’’ (üst benlik) kavramının karşılığıdır. Kendini, kendinden daha büyük bir bütünün parçası olarak görmektir. Vicdan, bireyin topluma ve tarihe karşı sorumluluğudur. 2) Soyguncuların, yakınları ve hemşerileri tarafından ‘‘suçlu’’ addedilmemesi. Gelenekçi toplumlarda küçük grup bağlarının, ulusa bağlılıktan kuvvetli olması. Himaye etme ve himaye edilme gerektiği inancı. 3) Yolsuzluk söylentilerinin, gerçeğin çok üstüne çıkması. Bu yüzden, herkes yapıyor, ben de yapsam yanlış olmaz değer yargısının yaygınlık kazanması.
Son Söz: Yakaladığın yolsuzluk kuyruğu, sana ait olabilir.