BİRÇOK insanın zihninde şöyle bir soru var: Acaba AKP, demokrasi konusunda samimi mi? Hemen cevap vereyim: Çok samimiler. Sebebi açık.
Laik kesimin iktidar olmak için iki seçeneği var. Onlar, hem seçimle işbaşına gelebilirler, hem de askeri bir müdahaleyle. İkinci yolun geçmişte birçok örneği var. Mesela 1972'de ve 1980'de kurulan hükümetler laiktir. 28 Şubat süreci de, netice itibarıyla laikleri işbaşına getirmiştir. Halbuki siyasal İslamcıların, iktidar olmak için tek bir yolları var. O da seçim kazanmak. Gerçi milli (yani dini) görüş hareketinin büyük üstadı Erbakan ‘‘Kanlı mı olacak, kansız mı olacak’’ diye ihtilalle de iktidara gelebileceklerini ima etmişti. Ama bu yöntemin tatbik kabiliyeti pek yok. Bu nedenle AKP'liler, şimdilik demokrasiye laiklerden daha fazla bağlı.
* * *
Gelelim Erdoğan'ın Avrupa Birliği karşısındaki tutumuna. Avrupa Birliği'nin bir ülkeyi içine almasının ‘‘olmazsa olmaz şartı’’ o ülkenin başında seçimle iktidara gelmiş bir iktidar olmasıdır. Bu, sadece üye olmak için değil, üye kalmak için de şarttır. Demek ki Erdoğan, Türkiye'yi AB'ye sokmayı başarabilirse, laiklerin ikinci iktidar alternatifleri ortadan kalkacaktır. Türkiye AB'ye giremese, ama girme yolunda hazırlanmaya devam etse, yine de bir askeri darbeye izin veremez. Baksanıza Verheugen ne diyor: ‘‘Askerlerin siyaset üzerindeki etkileri ortadan kalkmadıkça, Türkiye AB'ye giremez.’’ İnsan Erdoğan olsa, Allah'tan başka ne ister. Eskaza girdikten sonra bir askeri müdahale söz konusu olsa, AB Türkiye'yi derhal üyelikten atar. Demek ki, sadece iktidara gelmek için değil, iktidarda kalmak için de AKP'nin AB'ye ihtiyacı, laiklerden fazladır. İşte onun için samimiler.
* * *
Aslında iktidar olmak için, AB'ye AKP'liler kadar ihtiyacı olmayan laik Türkler, Avrupai bir yaşam biçimini, AKP seçmenlerinden çok daha fazla benimsemiştir. AB vatandaşları da, laik Türklere, İslamcı Türklerden daha fazla sempati duymaktadır. Normal Alman vatandaşının Türklere soğuk bakmasının sebebi, kılık-kıyafet, yaşam tarzı ve özellikle kadın hakları ve kadınlara toplum içinde daha fazla rol vermek bakımından Almanlara benzememekte inat eden İslamcılardır. Ama, siyasi topoğrafya, Türkiye'deki İslamcı hareketi, AB'ye girme çabasında, neredeyse laiklerin önüne geçirdi. Ancak burada bir çelişki olduğu kesindir. Bugünkü görünüş ve davranışlarıyla, İslamcı Türkler Avrupa'daki ‘‘İslam karşıtı’’ zihniyeti yıkamaz. Yani bu beraberlik iki taraf için de mutsuzluk getirir. Muhtemelen bu gerçek, kısa bir süre sonra daha iyi anlaşılacaktır.
* * *
Gelelim aynı çelişkinin yurtiçindeki tezahürüne. Herhalde Meclis Başkanı Bülent Arınç, din konusunda eşinden çok daha katıdır. Eşine başını örttüren Başkan Arınç, Peygamber Efendimizin kıyafetine hiç benzemeyen takım elbiseleri, hatta kuyruklu frakı giymekte, kendisi için dinen hiç beis görmemektedir. Laik kesim de, böyle giyindi diye Bülent Arınç'ın kamusal alanda (?) bulunmasına ses çıkarmamaktadır. Buna mukabil, kadınlara İslamcılardan çok daha fazla özgürlük tanıyan laik devlet, eşinin zoruyla sıkma başörtüsü takma mecburiyetinde olan Bayan Arınç'a kamusal alanda bulunma hakkını çok görmektedir. Bu çelişki de bitmelidir.
SON SÖZ: Demokrasiden geçtik, sıkmabaşta boğuluyoruz.