BU sene, iktisat tarihimize ‘özelleştirme ve yabacılaştırma’ yılı olarak geçecek herhalde. Bir yandan kamuya ait iktisadi kuruluşlar özelleşirken, diğer yandan kamuya veya özel sektöre ait firmalar ve bankalar da yabancılaşıyor.
Her özelleştirme veya yerli firmaların yabancılara satılması kategorik olarak ‘iyidir’ veya ‘kötüdür’ şeklinde sınıflandırılamaz. Ben, iktisadi mezhebim icabı, hem özelleştirmeden yanayım, hem de yabancı sermayeye sıcak bakarım. Ancak bu duruşum, her olayı kendi şartları içinde değerlememe engel teşkil etmez. Ayrıca, deniz veya hava limanları yapımı ve işletmesi, Galataport gibi 49 yıllığına arsa kiralanması veya araç muayenesini ‘tekelleştirip’ bu imtiyazı satma gibi işlemler, devlete para getirir, ama özelleştirme değildir. Buna mukabil, eğer yapılabilseydi, pay senetleri halen borsada işlem gören THY’nin hakim hissesinin blok satışını özelleştirme olarak sınıflandırırdım. Aynı şekilde, kuruluşundan beri halka açık olan Erdemir şirketini de ancak, yüzde 51’i veya üstü hissesi blok olarak satılısa, o şirketi özelleşmiş addedeceğim.
* * *
Özelleştirmenin amaçlarını bir defa daha hatırlayalım. Belli bir proje, bu amaçlardan birine veya birkaçına hizmet edebilir. Ama hiçbirine etmiyorsa, o operasyon, özelleştirme değildir.
3. Kamunun görevi olarak kabul edilen, ancak kamu tarafından pahalı olarak üretilip parasız olarak kamuya sunulan veya halka parayla satılmasına rağmen devlet bütçesine külfet getiren, mal veya hizmet üretimini özel sektöre devretmek.
4. Kamu adına karar verme erkini, kişisel menfaate dönüştürmeye yarayan ticari ilişkiler ortamı daraltmak.
Dikkat ederseniz, benim sıraladığım amaçlar arasında ‘devlete gelir sağlamak’ diye bir madde yok. Halbuki tüm Türkiye, özelleştirmeyi, devlete para temin etmek görmektedir. Nitekim, neşeli Maliye Bakanımız Sayın Unakıtan, sürekli olarak özelleştirmeden ne kadar para geldiğini ve geleceğini sıralayarak hükümetin bu babtaki başarısını kanıtlamak istiyor. Pek tabii, özelleştirme yoluyla devletin kullanabileceği bir kaynak yaratmasının hiç bir sakıncası yoktur.
* * *
Ancak tam burada, yabancılara yapılan satışının faziletinden bahsedilirken, sıkça kullanılan ‘Türkiye’nin yabancı sermayeye ihtiyacı var.Yabancı sermaye gelmezse, gerektiği kadar hızlı büyüyemeyiz, halkımız fakir kalır’ gerekçesine şiddetle itiraz ediyorum. Tam tersine bu teslimiyetçi düşüncedir ülkeyi fakir bırakan. Hele hele, yabancı sermaye ister ‘doğrudan’ ister ‘eğriden’ gelsin demek, hatadan öte bir gaflettir. Türkiye, yıllardan beri yabancı sermaye çekiyorum diye, ödediği yüksek faizlerle ülke tasarruflarını yurt dışına akıttı. Güzel özelleştirmeleri, bu bátıl düşüncelerle çirkinleştirmeyelim.