Popülizm, söylem değil, eylemdir

YENİ bir yıla girmiş bulunuyoruz. Aslında, aybaşı veya yılbaşı veya yeni yüzyılbaşı veya yeni binyılbaşı insan zihninin oluşturduğu sanal dönüm tarihleridir.

Bizatihi o günün hiç bir önemi yoktur. Ama biz o günü önemli kabul edersek, o gün kendiliğinden önemli olur. Hele hele, toplumsal sorumluluğu olan bir kişi isek ve o günden itibaren ‘‘yeni’’ bir davranış biçimine gireceğimize başkaları önünde söz verirsek, iş değişir. O gün gerçekten, hem bizim hem de başkaları için önemli olur.

* * *

Başbakan Erdoğan'ın ‘‘ulusa sesleniş’’ini dinlerken bazı ipuçları aradım. Başbakan, acaba geçen yılın muhasebesini yapıp, gelecek yılla ilgili olarak ne gibi yeni iktisadi kararlar almış; bulmaya çalıştım. Netice itibariyle, ekonomide ortaya çıkacak sonuçları belirleyecek baş ‘‘aktör’’ başbakandır. Erdoğan, şu günlerde başarının zirvesinde bulunuyor. Yaklaşık on yıldır sürdürdüğü, Türkiye'nin ‘‘patronu’’ olma yarışmasını kazandı. Erdoğan, Menderes-Demirel-Özal serisinin devamıdır. Görünen o ki, bir yol kazasına sebebiyet vermezse, daha uzun yıllar Türkiye'nin kaderini elinde tutmaya devam edecektir. Bu aşamada Erdoğan'ın kendi kendine ‘‘acaba nerede hata yaptım?’’ diye sorması mümkün değil. Olsa, olsa ‘‘nasıl oldu da bu kadar başarılı oldum?’’ diye düşünüyordur. Çünkü henüz Erdoğan'ın hata defterine yazılacak bir işi olmadı. Neticesi kötü olacak kararları bile iyi sonuç verdi. Irak harbi dolayısıyla TBMM'nin aldığı tezkereye ‘‘ret’’ ve asker yollamaya ‘‘evet’’ kararlarında Erdoğan'ın tutumunu hatırlayın yeter. Kedi bile, ancak bu kadar, hem de iki kere dört ayağının üstüne düşebilir.

* * *

Bu şartlar altında Başbakanı bekleyen tehlike, kendine ‘‘aşırı güven’’ duyup, şansını zorlamasıdır. TV'deki konuşmasında başbakan 2004'ü ‘‘işsizlikle mücadele yılı’’ ilan ettiğini açıkladı. Kısa vadede, ‘‘işsizlikle mücadele’’ ile ‘‘enflasyonla mücadele’’ zor bağdaşan iki stratejidir. Pek tabii, işsizliğin en iyi ilacı ‘‘enflasyonu ve faizleri’’ düşük bir ekonomik yapıdır. Ama bu kural, uzun vadede geçerlidir. Daha da önemlisi, düşük enflasyon ve düşük faiz, işsizliği azaltır; ama düşük işsizlik enflasyonu düşürmez. Sebeple-sonucu birbirine karıştırmamak gerek. Başbakan'ın konuşmalarında satır aralarına serpiştirdiği diğer vizyonu ise ‘‘eserlere eser katan başbakan’’ olmak. Bu da son derece tehlikeli bir heves. Gecekondu meselesini çözemeden, gündüzkondu sorununa gark olan pasaklı İstanbul'a ‘‘Boğaziçi Tüneli’’ tasarlamak, Menderes-Demirel-Özal çizgisinin devamı olmaktır. Kendisi ve temsil ettiği halk, o çizginin Türkiye'yi getirdiği noktadan memnunsa, yolu açık olsun.

* * *

2003'de ekonomimizin gösterdiği olağanüstü iyileşmeyi ‘‘dış dinamiklere’’ borçluyuz. Bunlar: 1) dünyada faizlerin gerilemesi, ile 2) dolarının değer kaybıdır. Kamu borçlarının, milli gelire oranının düşmesi de, faiz dışı fazlanın tutturulması da bu sayede olmuştur. Bunu, hükümet hiç bir gayret göstermemiştir anlamında söylemiyorum. Sadece çıplak bir gerçeği ortaya koyuyorum. 2004'te bu ‘‘dış dinamik’’ bir süre daha devam edecektir. Yani makro göstergeler, biz hiç bir marifet göstermesek de iyileşecektir. Ama bu gidişin bir de dönüşü vardır. Buna hazırlanmamız gerek.

Son Söz: Bir sistemde ciddi değişme varsa, sebebi mutlaka dışarıdadır.
Yazarın Tüm Yazıları