Popülist gazetecilik

ÖNCE popülizmin tanımını yapalım, sonra yolumuza devam ederiz. Popülizm, halka şirin görünmek için, aslında halkın lehine olmayan söylemlerde ve eylemlerde bulunmaktır.

Sözcüğün Türkçe karşılığı ‘‘halk yağcılığı’’ olabilir. Yukarıdaki tanımında kulanılan ‘‘halk’’ deyimini de ayrıca tanımlamamız gerekir. Halk, toplumun imtiyazsız kitlelerine verilen bir isimdir. Yani halk kelimesinin kapsamına, iş adamları, yüksek bürokratlar, yargıçlar, profesörler, rütbeli subaylar, gazeteciler, siyasiler ve sair ayrıcalıklı kimseler girmez. Gerçi buralardaki sınırları çizmek o kadar kolay değildir. Yine de halk deyimin ‘‘halk otobüsleriyle seyahat edenler’’ anlamına geldiğini söylersek, algılaması kolay bir somut tanım getirmiş oluruz. Eğer bir kişi, acaba ben halktan biri miyim merak ediyorsa, cevap olarak şehir otobüslerine binip binmediğini düşünsün yeter. Pek tabii, günlük konuşmalarda halk kelimesi bazan, imtiyazlı imtiyazsız, toplumu teşkil eden tüm vatandaşlar anlamında da kullanılmaktadır.

* * *

Gazeteciler ve siyasetçiler, aynı iplikten dokunmuş kumaşlardır. Özellikle ülkemizde her gazeteci biraz siyasetçi; her siyasetçi, biraz gazetecidir. Bazılarımız ise sürekli olarak ‘‘gazeteci-siyasetçi’’dir. Ne olursa olsun bu iki kimliklerinden vazgeçmezler. Bu da bir bakıma ‘‘mesleki ahlák’’ yani etikle bağdaşmayan bir tutumdur. Hiç olmazsa, birini yaparken diğerinden vazgeçmek gerekir. Ama ikisini birden olmanın, hem getirisi daha yüksek, hem de rizikosu daha düşüktür.

* * *

Siyasetçilerin de gazetecilerin de en büyük zaafı ‘‘popülist’’ olmaktan kendilerini alamamalarıdır. Popülizm, popüler yani ‘‘çok oy toplayan siyasetçi’’ veya ‘‘çok okunan gazeteci’’ olmanın kestirme yoludur. Şimdi düşünün, Anadolu veya Trakya'nın çeşitli il ve ilçelerine halkın nabzını tutmaya gittiniz. Halk, sizi ‘‘Ankara'ya mesaj yollama’’ güvercini veya ‘‘şikayet megafonu’’ olarak görmektedir. ‘‘Yaz gazeteci ağabey veya abla’’ deyip hükümet bütçesinden, o yöreye daha fazla para aktarılması sonucunu doğurucak yüz çeşit talebini (projesini) ortaya koyacaktır. O noktada gazeteci, bu taleplerinde halkın haklı mı haksız mı olduğunu irdeleyemez. Ayrıca üstüne de vazife değildir. Bütçede yeteri kadar faiz dışı fazla oluşmazsa, ülkenin yeni bir iktisadi krize düşme tehlikesi yükselir, dolayısıyla merkezi hükümet bütçesine daha fazla yüklenilmemeli diye düşünmek ‘‘safdillik’’; bunları dert anlatan halka söylemek ise tam anlamıyla ‘‘hıyarlık’’tır. Eh, bir gazeteci de hıyar olamayacağına göre, ertesi günkü yazısında ‘‘yöre halkının çok haklı isteklerine’’ yer vermek mecburiyetindedir. Gazeteci peş peşe, yüz il veya ilçeye gitse ve aynı minval talepleri dinlese, her belde için ‘‘bunlar da çok haklı’’ diye yazmaya devam edecektir. Peki, gazetecinin ‘‘Ankara'nın dikkatine sunduğu’’ bu isteklerinin tümünün bütçeden karşılanması mümkün müdür? Hayır. Gazeteci, İstanbul'a döndüğünde ‘‘Bütçe Açıkları Alarm Veriyor’’ diye bir yazı döşenir; olur biter. Böylece tüm doğruları yazan bir gazeteci olarak görevini eksiksiz yapmış olmanın huzuruna kavuşur.

* * *

Yazısı bitince, akşam kendi meşrebine uygun yerde buluşup, düzeyli tartışmalar yapmak üzere arkadaşlarını cepten aramaya başlar. İşimiz zor.

Son Söz: Şeytanın avukatı, aslında bir melektir.
Yazarın Tüm Yazıları