Piyasalar

MALUM tezkere, TBMM'ce kabul edilmedi. Tezkerenin imzalı-mühürlü metni ortada.

Tezkere, iki kısımdan oluşuyor: Birincisi, Amerikan askerlerinin Türk topraklarını kullanarak, Irak'a kuzeyden taarruz etmesine imkan tanınması. İkincisi ise, Türk askerlerinin Irak'ta geniş çaplı görev yapmasına karar verilmesi. Gel gelelim, bu tezkerenin ne anlama geldiği konusunda farklı algılamalar var. Örneğin, bazılarına göre, tezkerenin oylanması, savaş veya barışı tercih etmekti. Evet denmesi ‘‘savaştan’’, hayır denmesi ‘‘barıştan’’ yana olduğumuzu gösterecekti. Bir diğer kesime göre, ‘‘evet’’ İslami dayanışmanın sonu demekti. ‘‘Hayır’’ ise İslami dayanışmaya devam anlamına geliyordu. Yine bir başka algılamaya göre, evet Türkiye'nin Amerika'ya boyun eğmesi, hayır ise Amerika'ya kafa tutmasıydı. Mesela, 1970'lerin sol devrimci zihniyeti ve üslubuyla konuşan ve kurnaz avukat edasıyla sürekli usul itirazları yapan ve yüreği Allah korkusuyla titreyen CHP'li Önder Sav herhalde böyle düşünüyordu. Olaylara mali açıdan bakanlar için, Irak harekatına evet, 2003'ü kurtaracak altın bir fırsattı. Esas olarak üzerinde durulması gereken de buydu. Yani Amerika'dan para gelecek, ülke rahatlayacaktı. Gelmezse, piyasalar buna çok bozulurdu. Ne yapıp yapıp, piyasaları teskin etmeliydik.

* * *

Gelin şu ‘‘piyasalar’’ işini adam gibi konuşalım. Piyasalardan kast edilen, döviz ve faiz fiyatlarıdır. Borsa endeksi bu bağlamda pek bir şey ifade etmez. Çünkü İMKB, sermaye yaratan bir kurum olmaktan çok ‘‘ikinci el’’ hisse senedi piyasasıdır. Buradaki iniş çıkışların reel ekonomiye etkisi sınırlıdır. Döviz ve faiz piyasalarına gelince. Benim üzerinde çok sık durduğum bir hususu, sırası gelmişken tekrar vurgulamak istiyorum. Bir ülkede döviz fiyatının yükselmesinin, ülke ekonomisine getireceği ‘‘kalıcı zarar’’ son derece küçüktür. Zaten döviz fiyatları ne zaman anormal bir çıkış yapsa, mutlaka ardından, büyük bir reel düşüş gelir. Döviz fiyatlarının ‘‘reel olarak’’ sürekli yükselmesi mümkün değildir. Arz-talep kanunu buna izin vermez. Döviz fiyatlarının aniden yükselmesinin tek sakıncası, enflasyonu tetiklemesidir. Para basılmadığı sürece, bu da fazla ileri gidemez. Buna mukabil faizlerin reel olarak artması, ekonomide çok ciddi ‘‘kalıcı hasar’’ yaratır. Çünkü yüksek reel faiz, bir gelir bölüşümü değil, bir ‘‘transfer’’ dir. Bu transfer, ‘‘kamudan, özel kişilere’’; ‘‘fakirden, zengine’’ ve nihayet ‘‘yurt içinden, yurt dışına’’ doğrudur. Hiç bir ekonominin bu transferlerin yarattığı distorsiyonlara dayanması mümkün değildir. İsviçre'de bile böylesi bir ‘‘transfer’’ bir aydan fazla sürse, oranın da çivisi çıkar. Bu gerekçeyle, ekonomiyi ve parayı yönetenlere, dövizi frenlemek için faizi, silah olarak kulanmayın da ‘‘ne yaparsanız yapın’’ diyorum.

* * *

Piyasalar, beklentilerin alınıp satıldığı ‘‘iddialaşma’’ (betting) meydanlarıdır. Piyasaların en ilginç özelliği, kısa vadede ‘‘kendi öngörüsünü ispat eden kehanetler’’ şeklinde çalışmasıdır. Yani döviz veya faiz artacak fikri halktan kabul görürse, fiyatları artar. Görmezse artmaz. Buradaki kehanetin marifeti, sonucu önceden bilmekte değil, halkı inandırmaktadır. Son tahlilde piyasalar denilen şey halkın ta kendisidir. Eğer piyasaların kötü öngörüleri tutarsa, bundan kaybeden de halk olacaktır.

Son Söz: İddiayı herkes kazanmışsa, herkes kaybetmiştir.
Yazarın Tüm Yazıları