Para yendi, borcu gelecek nesiller ödeyecek safsatası

ÇARŞAMBA günü, her yıl gitgide artan ve bütçeden karşılanan sosyal güvenlik kurumları ‘açıklarının’ neticesi itibarıyla bir ‘iç borç stoku’na tekabül ettiğini yazmıştım.

IMF ile yapılan görüşmelerde de sosyal güvenlik sisteminin reforme edilmesi, mali istikrarın bir gereği olarak ele alınmaktadır. Reformdan kasıt, bu kurumların, gelecekte yeni açıklar yaratmayacak şekilde çalışmasını sağlayacak yasal düzenleme yapmaktır. Bu düzenleme esas olarak ‘hem sigortalının prim ödeme gün sayısını arttırmak, hem de emekli aylığı alma süresini kısaltmaktan’ ibarettir. Böylece sosyal güvenlik sistemi, bütçeye yük olmayacaktır. Ancak sistemin, yasal olarak tahakkuk etmiş ve ileriki yıllarda nakten ödenmesi icap eden açıkları var. Bunlar reformla kapanmaz. Yukarıda belittiğim gibi, şimdiki emeklilerin ve emekli olma hakkını elde etmiş bulunanların kazanılmış hakları, bugün bir ‘iç borç stoku’dur. Başbakan’ın konuyu ‘iç borç’ olarak tanımlaması doğrudur. Ancak ‘kamunun iç borç stoku’nun gelecek nesillerce ödeneceği ifadesi yanlıştır.

* * *

Öncelikle teorik bir açıklama yapalım. Ne bu nesil, ne de bizden önceki nesiller, gelecek yılların ‘milli gelirini’ önceden harcamış olamaz. Çünkü daha henüz gelecek yılların milli gelirini oluşturacak mal ve hizmetler üretilmemiştir. Üretilmemiş bir şeyin ‘tüketilmesi’ de imkansızdır. Şimdi de hocalarımdan öğrendiğim pratik soruyu tekrar edeyim. ‘Siz, hiç gelecek sene yetişecek elmayı, bugün yiyen bir insan gördünüz mü?’ Lafı uzatmaya gerek yok; kamunun iç borcu, gelecek nesillere devredilemez. Peki, ortada bir iç borç stoku bulunduğuna göre, Hazine bu borçların faizini ve imkán bulursa anaparasını ödemeye mecbur değil mi? Bunun için gerekli parayı gelecek nesillerden vergi olarak toplamayacak mı? Toplayacak; ama iç borcun faizini ve anaparasını da ‘gelecek nesiller alacak’. Yani borçlu da alacaklı da ‘gelecek nesiller’. Kısaca, ertelenen borcun ve alacağın toplamı ‘sıfır’. Gelecek nesillere devredilen şey, sadece bütçe harcamaları üzerine kısıtlama getiren bir ‘sözleşme’dir.

* * *

Şimdi ikinci soruyu sormanın tam sırasıdır. Acaba iç borcun faiziyle birlikte ödenmesi için vergi verecek halkla, faiziyle birlikte anaparayı alacak halk aynı mı? Hayır. İç borcun alacaklısı, bankada anlamlı tutarda mevduatı veya yatırım fonu olanlardır. Bu ‘halk’, nüfusun çok küçük bir yüzdesidir. Halbuki ödeyecek olan ‘halk’, özellikle dolaylı vergilerin bu kadar arttığı bir ortamda, nüfusun tümüdür. ‘Gerçeği, sadece gerçeği ve gerçeğin tamamını söylemek’ vacip olduğuna göre üçüncü soruyu da soralım. Devlet bütçeyi denkleştirmek için iç borç alırken, parayı hangi halktan almış, hangi halka vermiştir? Bu sorunun cevabını (hem yüksek, hem düşük faiz ortamında) bir düşünün. Konuyu tartışmaya devam edeceğiz.

Son Söz: İç borçlar, milli gelirin yeniden dağılımı meselesidir.
Yazarın Tüm Yazıları