Papaz artık pilav yemiyor

SEVGİLİ dostlar, ekonominin halini sual ederseniz, kısaca artık papaz pilav yemiyor derim. Papazın pilav yemesi "hem enflasyonun düşmesi, hem de büyümenin yükselmesi" şeklinde tezahür ediyordu.

Son verilere göre, bunun tam tersi oluyor. Hem enflasyon yükseliyor, hem de büyüme düşüyor. Üstelik, ekonominin çarklarını döndüren yabancı sermaye akımı artarak devam ediyor. Ortada hemen karamsar olmayı gerektirecek bir durum yok. Ancak inkar edilemeyecek bir terse dönüş var. Bunun açıklaması olmak gerek. Aşağıda ekonominin nasıl iyileştiğinin açıklaması yer alıyor. Her maddenin içinde terse dönüşün ipuçları gizlidir.

1. 2001 krizi ile birlikte, milli gelir yüzde 9,4 dolayında düşmüş, cari işlem açığı da fazlaya dönüşmüştü. Aslında, ne bu milli gelir düşüşü, ne de cari işlemlerin fazla vermesi gerçekti. Bunlar stok hareketlerinin cilvesiydi. Krizi izleyen yıllarda, milli gelirin artması ve cari açığın tekrar hortlaması matematik bir zorunluluktu.

2. 2001 krizinde oluşan ve de krizi oluşturan devalüasyon (doların 68 yeni kuruştan, 1,7 yeni TL’ye çıkması) iktisat dilinde "over shooting" denilen aşırı bir tepkiydi. Hem döviz fiyatlarının gerilemesi, hem de buna bağlı olarak aniden artan enflasyonun düşmesi normaldi.

3. Son yedi yıldır dünya ekonomisinde, geçmiş dönemlere benzemeyen bir oluşum yaşandı. ABD yılda 850 milyar dolar cari açık verip, dünyaya dolar yağdırdı. Uyanan dev Çin ise uyandı, dünyayı kaliteli ve ucuz sanayi mallarına boğdu.

4. Uzun yıllardır "devalüasyon-enflasyon" sarmalına takılıp debelenip duran birçok ülkede, Amerikadan yağan dolar ve Çin’den yağan mal yağmurlarıyla "hem enflasyon düştü, hem de büyüme yükseldi". Türkiye de bu yağan yağmurdan çok istifade etti.

5. Yeni sanayi devi Çin ve yavru dev Hindistan’ın hammadde ve petrol talepleri arttı. Bu yüzden petrol ve hammadde üreten Arap, Latin Amerika ve Rusya gibi ülkelerin ekonomileri kısa zamanda patlama yaptı. Adeta parayı koyacak yer bulamaz oldular. Bu da Türkiye’ye sermaye girişlerini misliyle artırdı.

6. Türkiye, Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde Avrupa Gümrük Birliği’ne girişinin meyvelerini son 6 yıl içinde topladı. Türkiye, AB ülkelerine ihracat yapmak isteyen otomotiv devlerinin yeni üretim üssü oldu. Hakeza teknolojisi kuvvetli, marka gücü yüksek küresel firmalar da Türkiye’de üretim faaliyetini hızlandırdı. Bu, Türk sanayisinde yeni bir çığır açtı. Sanayi üretimi arttı.

7. Turgut Özal zamanında uygulanan "ekonomiyi inşaatla büyütme" politikasına yeniden hız verildi. İç talep yükseldi.

8. Uygulanan "yüksek faiz-düşük kur" politikasıyla, küresel şartlar yüzünden düşen kurlar daha da düştü. İthalat, iç taleple patladı.

9. Artan ithalatla birlikte gümrüklerde alınan KDV ve iç ticarette alınan KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerle, kamu finansmanı kolaylaştı. Özelleştirme ve varlık satışlarıyla vergi dışı kamu gelirleri arttı. Böylece kamu borçları nispeten düştü. İç açık azaldı, dış açık ise azdı.

Son Söz: Derdinin sebebini bilen, isterse çaresini bulur.
Yazarın Tüm Yazıları