1980, dünya ekonomisinde yeni bir dönemin başladığı yıldır. Bu dönemin özelliği, ulusal ve küresel ekonominin iyi işlemesi için, üç ana ilkeye sadık kalınmasına kanaat getirilmesidir.
Bunlar:
1.İstikrar (stabilizasyon); fiyat istikrarı, yani enflasyonun durması,
2. Serbestleştirme (liberalizasyon); uluslararası mal ve sermaye hareketlerindeki kısıtlama ve yasakların ortadan kaldırılması,
3. Özelleştirme (privatizasyon ve deregulasyon); ekonomide kamunun firma sahipliğinin tasfiyesi ve arz üzerindeki mevzuat kısıtlamalarının kaldırılması.
Türk ekonomisi, 1980’den bu yana geçen 25 yıl içinde öncelikle ‘serbestleşme’ ilkesini hayata geçirdi. Enflasyonla mücadelede son üç yıla gelinceye kadar başarılı olamadı. Özelleştirme stratejisinde ise, daha ziyade kamu sektörünün büyümesini kısıtlayarak, özel sektörün ekonomi içindeki payını arttırma yolunu seçti. Benim taktığım adla ‘pasif özelleştirme’ yolunu tercih etti.
Bugün ‘pasif özelleştirme’ yönteminin sonuna gelinmiş bulunuluyor. Artık sona kalan ‘aktif özelleştirme’ projelerinin hayata geçirilmesi gerek. Ancak, özelleştirme sınıra dayandıkça özelleştirme karşıtlarının direnci, yani mukavemet artıyor. Zaten fizik kanunlarına göre de, sıkıştırılan malzemenin mukavemeti artar.
Türk Telekom’un, Petkim’in, Erdemir’in veya diğer büyük devlet firmalarının özelleştirilmesine niçin karşı çıkılıyor? Bunun görünen basit sebebi, özelleştirme sonunda bu işyerlerinde çalışan sayısında bir azalma olacağıdır. İşsizliğin ciddi bir sorun olduğu ortamda ‘istihdamın daralması’ elbette toplumda bir tepki yaratacaktır. Ancak gündemdeki projelere, eski ‘özelleştirme istemezük’ cephesine dahil olmayan liberaller de karşı çıkıyor. Bunların tezleri ‘yerli özelleştirmeye evet, yabancıya satmaya hayır’ şeklinde özetlenebilir. ‘Yabancılaştırma’ ulusal ekonominin geleceği açısından gerçekten sakıncalı olabilir mi? Eğer bu kabil kuruluşların, yabancıların mülkiyetine geçmesinin belli sakıncaları varsa (ki bana göre de var) bu sakıncaları ortadan kaldıracak düzenlemeler yapılamaz mı? Bunlar irdelenmesi gerek ve şart olan hususlar.
Ancak, bunlardan daha önemli olan şudur. Özelleştirme, ekonomide ‘verimliliği arttırmak ve yolsuzluklara engel olmak’ için, en etkili anayol yani stratejidir. Bu doğru yolda ilerlerken belli sakıncaların ortaya çıkma ihtimali, o stratejiden sapmanın gerekçesi olabilir mi? El cevap: Hayır olamaz. Esas olan stratejinin uygulanmasıdır. Sakıncalar, stratejiden vazgeçmeden giderilebildiği kadar giderilir.
Son Söz: Doğru yoldaki yanlış, yanlış yoldaki doğrudan evládır.