YILLARDAN beri özel sektörü yozlaştıran ‘holding bankacılığı’na son vermenin zamanı gelmiştir.
Piyasalara, hem sanayiciyim hem de bankacı diyen gruplar hükümdar oldukça verimli bir ekonomi kurulamaz. Bu oluşumun tarihsel nedenlerini anlatmadan önce, şunu tekrar tekrar vurgulamak istiyorum: Bir sermaye grubunun hem sanayici hem de bankacı olmasının yaratacağı haksız rekabet ve oluşmasına izin vereceği ahlaki zafiyet, serbest pazar sistemine faydadan çok zarar getirir. Bu yapılanmadan kurtulmak şarttır. Pek tabii, kısa süre içinde, halen içinde bulunduğumuz ‘bankalı holdingler’ veya ‘holdingli bankalar’ kalıplarından çıkılamaz. Önemli olan bu sakatlıktan kurtulmaya karar vermektir. Ondan sonrası sadece bir süreçtir. Bugün yön değiştirmeye karar verilirse, on yıl içinde bu bataklık temizlenir.
* * *
Gerek bulunduğum yönetim makamlarında özel sektörün bizzat içinde, gerekse bir ekonomi yorumcusu olarak medyada, holding bankacılığına karşı otuz yıldır savaşıp duruyorum. Bana karşı çıkanların dayandığı iki tez vardı. Birincisi, başta Almanya olmak üzere, kıta Avrupa’sında (sanayici bankacılara hiç rastlanmasa bile) ‘sınai iştirakleri olan bankalara’ sıkça rastlandığı ve dolayısıyla bunun iyi bir şey olduğu idi. Yani, bizdeki İş Bankası modeli gibi, bazı büyük Avrupa bankaların, sanayi şirketlerine ciddi oranlarda ortak olmasının bir yanlışlık içermediği savıydı. İkincisi ise, meşhur ‘sinerji’ teziydi. Yani, bir grup, hem bankaya hem de sanayi kuruluşlarına sahip olursa, ortaya bir ‘senkronize enerji çıkar’ iddiasıydı. Böylece ‘2+2=4 yerine 2+2=5’ elde edilirdi. İspatı ise ‘Akbank+Sanayi Şirketleri=Sabancı İmparatorluğu’ örneği idi. Bazıları ise, özel sektörünün bu yapılanmasını değiştirmek için zamanın artık çok geç olduğu, bu yapılanmanın sonsuza dek böyle gitmeye mecbur olduğunu söyledi durdu.
* * *
Önce birinci tez üzerinde duralım. Kıta Avrupa’sında özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında bankalar, parasız kalmış sanayi kuruluşlarına sermaye enjekte etmek için onlara hissedar oldu. Ancak bu ‘sınai iştirakleri olan bankacılık’ devri bitmiştir. Avrupa bu yapıyı tasfiye etmek kararını almıştır. Kaldı ki, örnek diye gösterilen Japonya ve Avrupa’da bile hiç bir zaman, ‘bankası olan sanayi holdingi’ olmadığı unutulmamalıdır. Amerika ise bu babda, bir buçuk asır önceden bilinçlenmeye başlamış ve banka ile banka dışı işleri birbirinden ayırmıştı. İkinci tez ise, kuramsal olarak sakattır. Sinerji, her zaman ‘artı’ sonuç vermez. Bazan negatif sinerji de oluşur. Yani, ‘2+2=3’ olabilir. Gelelim artık çok geç söylemine. Eğer bir şey yanlışsa, en kısa zamanda düzeltilmelidir. Geç kalmış olmak, daha fazla geç kalmanın gerekçesi olamaz. Sabancı Holding - Akbank bu yanlış modelin başarılı bir istisnasıdır. Banka şirket ilişkisini, Sabancı Ailesi’nin şimdiye dek ‘al takke ver külah’ yöntemiyle götürmediği muhakkak. Bundan sonra götürmeyeceklerinin bir garantisi var mı? Peki, bankanın kasasını, şirketin kasası, hatta kendi cebi olarak gören ve milyarlarca dolar para batıranlara ne demeli? Aynı modelle devam etmek savunulabilir mi?
Karşılaşılan sorunların çözümü, yalnız cezaların arttırılmasına bağlanamaz. Doğru örgütlenme, dürüstlüğün altyapısıdır. Kapitalist sistem, bir kurumlar ve kurallar senfonisidir. Senfoninin esası da bestedir.