BEN iki hafta önce Çevre Bakanı’nı uyarmıştım. Sabahlara kadar gümbür, gümbür müzik yayını yapıp uzak ve yakın çevreyi rahatsız eden sosyetik açık hava gazinolarının seslerini kısmaya kimsenin gücü yetmez diye. Çünkü bu sosyetik gazinoların arkasında çok ciddi medya desteği vardır.
TV’lerde ve yazılı basında, gürültüyle mücadele edenin üstüne öyle bir gelirler ki, zavallı yetkili kaçacak yer bulamaz. Hamle üzerine hamle tazelerler, bıkmazlar usanmazlar. Yetkili bir cevap verir, onlar on yazı yazar. Sonunda gürültüyle mücadeleye kalkan, bakan da olsa pes eder. Ne halleri varsa görsünler deyip köşesine çekilir. Nuri Ceylan Bilge’nin “güzel ve yalnız ülkem” diye tanımladığı Türkiye’de hayatın tadını çıkarmak isteyenlerin uyduğu tek kural “kuralsız yaşamaktır”. Bu sefa düşkünü beylere ve hanımlara yasak sökmez. Bunlar ne trafik kuralı tanır, ne belediye yasağı. * * * Gürültüyle niçin mücadele edilemeyeceği konusunda ikinci bir yazı yazmaya hiç niyetim yoktu. Ama “gazinoperestler” öyle bir “savla” karşı taarruza geçtiler ki; topa girmem şart oldu. Gürültücülere göre, önce yüksek ezan sesi, sonra boğazda turlayan eğlence motorlarının çıkardığı sesler azaltılmalı, sonra bütçeye belki “yüzlerce milyon lira” yük getirecek ses maskeleme duvarları veya perdelerini inşa edilerek çevre yolarındaki trafik gürültüsü önlenmeli en sonunda da sıra “maliyeti sıfır olan” hoparlör kısmaya gelmeliymiş. Kurulan tuzağı görüyor musunuz? Nasıl olsa bakan bunları başaramayacak ve sosyetik gazinolar da sabaha kadar yeri göğü inletmeye devam edecekler. Bu tekliflerde iyi niyet var mı Allah aşkına? İsterseniz ben tuzağı biraz daha genişleteyim. Bazı dostlarımın evleri demiryoluna çok yakın. Geçen trenlerin çıkardığı sesten çok rahatsız oluyor zavallılar. Lütfen Haydarpaşa-Pendik arasında çalışan trenlerin sesi kısılsın. Makinistler de gece yarısından sonra düdük çalmasın. Olamıyorsa, belli saatler arasındaki tren seferleri yasaklansın. Bir akrabam Yeşilköy’de oturuyor. Uçaklar inip kalkarken çok gürültü çıkarıyor. Bakan gazinolarla uğraşacağına bu gürültüyü azaltsın da bir görelim. Ama her şeyden önce şu bet sesli “vuvuzela” zurnasının sesini kessin. Sonra konuşuruz. Yallah! * * * Gazinoperestlerin kullandığı bu sindirme tekniğine “sureti haktan görünüp şerden yana tavır almak” denir. Sen misin gürültüyle mücadele isteyen. Ben senden on kat daha gürültüye karşıyım. AMA! Sen önce şu ev ödevlerini yap, sonra karşıma geçip gürültüyle mücadeleden bahset. Bu arkadaşların teklifi şudur: Siz, bizim gazinoların sesini kısmayın, biz de seyyar satıcı bağırtısına, köpek havlamasına, yüksek ezan sesine, eğlence motoru veya trafik gürültüsüne bir şey demeyelim. Bundan daha “gayri ahlâki” bir anlaşma olur mu? Böylece her tür gürültülerden rahatsız olan geniş halk kütlesini, bütün gürültüleri dinlemeye mahkûm ediyorlar. Kaçak inşaat sahibinin belediyeye “önce başkalarının kaçak inşaatını yık, sonra benimkini” demesi “ne onlarınkini ne de benimkini yık” demektir. Bir ülkede “kanun hâkimiyeti olmasın” demenin dolambaçlı yolu “önce başkaları yasalara uysun, ben sonra uyarım” diye etrafa posta atmaktır. Son Söz: Her ihlâlde, bir kâr vardır.