NAZAR değmesin, işler iyi gidiyor. ‘‘Ne iyi gidiyor?’’ diye soracak olursanız, mesela enflasyondaki düşüş derim; mesela büyüme derim; mesela reel faizlerde düşme derim. Tabii, herkesin bilinç altında bir tedirginlik var.
Ne yapıldı da ekonomide işler iyi gitmeye başladı diye düşünüyoruz. Aklımıza pek fazla birşey gelmiyor; düzelmenin nedenlerini izah edemiyor ve aslında pek bir şey yapmadan işler düzelmiştir diyoruz. O zaman da, bir şey yapmadan da ekonomide işler kötüleşebilir diye beklemek mantıki oluyor. Kaldı ki son otuz senede, beş yılda bir krize yakalanmış bir ekonominin evlatları olarak, kriz korkusunu içimizden atamamız çok doğal. Üstelik ‘‘fazla kahkaha, göz yaşı getirir’’ öğüdüyle büyütülmüşüz.
Gelin hep birlikte nerelerde doğru yaptığımız hatırlamaya çalışalım.
1. Her sistemde olduğu gibi, ekonomilerde de bir kendi kendini düzeltme mekanizması vardır. Üstelik krizlerle birlikte, ekonomiler olması gereken seviyelerin de altına düşer. Dolayısıyla, her krizden sonra toparlanma beklenir. Bunu bildiğimizden son krizde fazla paniklemedik.
2. Türkiye, 2001 krizinde yüzde 9 küçüldü. Yani çok derin bir uçuruma yuvarlanmadık. (Mesela Arjantin ekonomisinin, son krizde neredeyse yüzde 40 küçüldüğünü hatırlayalım.) IMF'ye gidip borç istedik. Zaten krize, biraz da onların yüzünden yakalanmıştık. IMF yardımları sayesinde, mali sistemin eriyip çökmesine izin vermedik. Münferit olaylar dışında, bankalarda ödeme zafiyeti yaşanmadı.
3. Kemal Derviş'i göreve çağırdık. Derviş, dışarıya güven verdi; içeride disiplini sağladı. Hazırlanan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı sayesinde bankacılık sektöründe çok büyük bir ameliyat yapılabildi. Sektör güçlendirildi. Şarlatan iş adamlarının kendi bankalarını hortumlama süreci durdu. (İmar Bankası skandalı hariç)
4. İstikrarla (yani enflasyonla mücadeleyle), kalkınmanın (yani kişisel gelirlerin artmasının) aynı anda olamayacağını idrak ettik. Gelir arttırma talepleri, ne hükümetten ne de özel sektörden fazla yüz bulmadı. Reel ücretleri gerileterek, ihracatta maliyet avantajı sağladık.
5. Firmalar, iç piyasaya daha fazla mal satma ümitlerini kaybedince, ihracata ağırlık verdi. Zorlanan sanayicilerden ‘‘ihracat kahramanları’’ çıktı. Burada, Gümrük Birliği'ne girmiş olmanın avantajını kullandık.
6. En önemlisi, ama gerçekten en önemlisi, dürüst bir seçim yaparak, ülke idaresinde demokratik bir görev değişimini gerçekleştirdik. Siyasete ‘‘demokratik’’ istikrar getirdik. Bu husus, demokrasiye bağlı Batılı ülkelerinin takdirini kazanmamızı sağladı. Dünya finans piyasalarında, siyasi istikrarsızlık yüzünden düşen reytingimizi arttırdık.
7. Ülke içinde barış ortamını sağladık. Burada Başbakan Erdoğan'ın liderliğinin etkisi büyük oldu. Vatandaşın kendi ülkesine olan güveni arttı. Kaçan paralar geri geldi. İş yapma arzusu yükseldi.
8. Irak savaşının yarattığı karmaşada ‘‘Türkiye önemli bir ülkedir; istikrarı Avrupa ve Amerika için çok gereklidir’’ argümanını iyi kullandık.
Son Söz: Doğruyu tanımlayamayan, yanlışa düşmekten kurtulamaz.